"Yorucuydu güneşin doğuşunu görmek, biz hep geceye sevdalanmıştık."

6 0 0
                                    

Kalemin yazdığı her kelimeye söylenecek fazla fazla sözleri vardı insanın. Saklaması gereken bir şeyi önce unutur sonra saklardı. Uzun zamandır tattığı bu yalnızlığı unuttuğu kelimelerde, cümlelerde ve fikirlerde bulmayı hedeflemişti. Ama canının bu denli yanacağından hiç haberi yoktu.
Tatlı bir meltemle girdi penceresinden içeri korku. Uzun zaman olmuştu bu korkuyu tatmayalı sanki cennetinden vazgeçmiş kalbine sahip çıkamayan bir günahkar gibiydi. Usulca açtı gözlerini, yayları eskimiş sert yatağından bile kalkacak hali yoktu. Gözünün önünden uçup giden yıllarını bu yatakta her güneşin doğuşunda tekrar yaşıyordu. Başucunda bulunan saate bakıp kalkması gerektiğini düşünmüş olmalıydı ki küçük bir hamleyle kalkmaya yeltendi. Gözleri daha açılmamış olsada o sıcak yatağından ayrılmak için kendini şartlamıştı. Uykusu haramdı artık. Çok geçmecen elini yüzünü yıkamış sözde belki biraz da görünürde çakı gibi delikanlıydı. Tabi yaşlanmış ruhu bu görünüşün gölgesinde kalmıştı. Mutfak tezgahında yemek artıkları üzerinde uçuşan sinekleri kovaladı biraz daha sonra eline kirli bir tava alıp iki yumurtayı istemsiz bir şekilde birbirine vurdu. Tek kelime ile muhteşem kahvaltını yapmak için pek bir hevessizdi. Yıllardır süren bu yalnızlığını paylaştığı o yemek masası bile onu bırakıp gitmeye meyilliydi. Hazırdı duş alınmış kahvaltı yapılmış dişler fırçalanmış üst baş giyilmiş... Bu devasa duygularla dolu küçük evinin çürük tahta kapısına doğru yöneldi. Gıcırdayan döşemelere terliklerini bırakarak paltosunu sırtına attı ve onun adımlarını sayan ayakkabılarını giydi. Kararmış anahtarla kapısını kitledi ve sessiz merdivenleri inmeye başladı. Hayata açılan kapıdan dışarı çıkıp kalbinin sokaklarına çıkmayı planlamıştı ama bu hiçbir zaman olmamıştı. Yürümeyi unutmuş gibiydi adımları birbirini takip edemiyor her önüne bakışında yalpalanıyordu. Gözlerini "toparlan" der gibi açtı ve elini paltosunun iç cebindeki en yakın arkadaşına doğru götürdü. Ardından sol cebindeki çakmağı çıkartıp kafasını hafif sağa eğerek ağzındaki sigarayı yaktı. Ciğerlerinin en derinine çekti dumanı. Kafasını kaldırıp yoluna devam etti sağında solunda dükkanların açılan kepenk seslerini dinleyerek. Nereye gidiyor bu adam diye soracaksınız ama inanın bunu kendi de bilmiyordu. Dörtyol ortadındaki çeşmeden soğuktan hissetmediği avuçlarıyla üç yudum suyunu içti ve yolunun acıya çıkmayacağı bir yolu seçerek devam etti. Yoldaki bu ağır yürüyüşü ve kundurasının yere vurma sesi onu gizemli birisi yapıyordu ama hiçte öyle birisi değildi. Yüzüne vuran samimiyet onu her zaman insanlar tarafından ele veriyordu.  Bu düşünceli yürüyüşü sona erdirmeyi hiç istemiyordu ama kalbinin sokaklarına çıkacak kadar vakti hiç olmamıştı. Hep bir angarya ve yaşam mücadelesi içindeydi. Eski kapısı çürük bir dairede olsa bile bir ücret karşılığı kafasını yumuşak yastığa, bedenini sıcak yatağına koyuyordu...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 05, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kalpsiz RomanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin