Bir kaç gündür Asuman'ı göremiyordum. İşten izin almış, Ahmet amcalardan zaten taşındı, telefonla aramaya yüzüm yok. Ne dedim ben bu kadar? "Canlı bombayııım, çeşitli terör örgütlerine üyeyim!" diye mi bağırdım? "Sevdim, hoşlandım." dedim. Bombadan bile etkili olan bu cümle Asuman'ı bayağı bir ürkütmüş olmalı ki kız şok geçirdi ve işe bile gelmeyi reddetti.
Etkisizlik üzerine bu kadar etkili olduğumu bilmiyordum. Bu konuda ki tavrım beni bile etkiledi. Reddedilmek sıkıntı değil, görmezden gelinmemeye bile razıyım ama kız kendini soyutladı resmen.
Yaklaşık olarak dört - beş gündür ruh gibiydim. Kız kardeşlerim benimle konuşmak için binbir türlü mücadeleyi veriyor fakat ben kendimi Sabri Sarıoğlu gibi hissediyordum. Asla pas vermiyordum. Benimle paslaşmak isteyen kardeşlerime profesyonel bir futbolcu edasıyla yaklaşıyordum. 2 çirkefe karşı 1 masum Haruncuktum.
Lise ve üniversite yıllarında az futbol oynamadım. Futbol oynarken arkadaşlarım birden ateist kesiliyordu. "Allah'ını seven defansa gelsin laan!" diye bağırıyordum, kimse gelmiyordu. Arkadaşlarımın çoğu Beden eğitimi ve spor öğretmenliği okuyordu. Hepsi birbirinden karizmatik ve kaslıydı. Ben araların da pastel boyada o hiç kullanılmayan beyaz renktim. Vardım ama yoktum. Fakat hepsinden çok zekiydim. Çoğu fiziksel kaslarını çalıştırmaktan beyinlerine sıra gelmemişti. Hatta birisi bir gün sevgilisine: "Topun direği yaladığı gibi seni yalarım aşkım." demişti. Bu aptalca söz kızın çok hoşuna gitmiş, kikirdemişti. Dur lan, bu cümle işe yaradıysa bende bu akımın ekmeğini yiyeyim diye, gittim hoşlandığım kızın yakasına yapıştım. "Ay ne yapıyorsun be?" dedi. Hemen yakasını bıraktım. Ne yapıyorum lan ben? Kıza futbol tabiriyle iltifat edeceğim, futbol oynuyor ve hiç paslaşmayan arkadaş muamelesi yapmayacağım. "Eylül.. Koşu yoluma atılan pas gibi ansızın girdin hayatıma." Eylül, anlamsızca suratıma bakındıktan sonra hafifçe tebessüm etti. Ama bu değişik bir gülümsemeydi. İçerisinde daha çok iğrenme vardı sanki... "Tribüncü biriyle olacağımı zannetmedin galiba?"
"Ne?"
"Duydun işte..."
"Tribüncü ne alaka kızım?"
"Futbol tabiriyle kız mı düşürülür lan?"
"Valla Eylül, kız - mız dinlemem çelmeyi taktım mı düşersin. Trübüncü oynayanları destekleyenlere denir. Ben oynuyorum kızım. Soğukta beynin mi dondu? Antalya o kadar soğuk olmaz gerçi..." Cümlemi bitirmek bile çok yorucu geldi. Bitirmedim, arkamı döndüm ve yürüdüm. Eylül, bu zekasıyla gözümdeki bütün güzelliğini kaybetmişti. O sıra da anlamıştım ki zaten Eylül çok güzel değilmiş. İsim listesinde, adımın tam altındaydı. "Eylül Alemdar." Adına aşık olmuştum. Eylül ismini duydum duyalı, o hisse karşı hep sempati beslemişimdir. Bu da kızı bana daha görmeden beğendirmişti. Bu kadar salaktım işte. Yine aklıma geldi, hüzünlendim.
Hayatıma giren kadınları düşündüm. Bazı kadınlar bağımlılık yapar, azaltılarak bırakılmalıdır. Asuman da o kadınlardan biri. Ama oldukça kaliteli bir kadın olduğu için bir anda bıçak gibi kesti. Yanlış anlaşılmasın, her kaliteli kadın bir anda kesmez. Siz teklemeye başladığınızda yedekte olan yedek parçanız gün yüzüne çıkar ve eskimiş ama asıl parçayla değiştirilir. Bu işler böyledir. Yüz yıllarcada bu şekilde devam edecektir. Asuman... Onun doğallığını, has kişiliğini ve farklılığını hiçe saydım. Estetikle, yapay renklendirici ve boyalarla herkesin herkese benzediği bu dünya da, Asuman'ın doğallığını istemedim. Belki bu kadar doğal olması bana göre değildi, belki de önemli davetlere beraber gittiğimiz de çekimser davranacaktım ama bunu aşacaktım. Onun doğal sevgisini, sadık kişiliğini, zeki tavırlarını ve sempatikliğiyle aşacaktım. Onu onunla aşacaktım... Mesela Frida Kahlo. Orta kaşlarını almıyordu. Sanatçıydı. Estetik güzelliğe en çok onun önem vermesi gerekmez miydi? Kendi tarzını oluşturdu, kendisini konuşturdu. Aşkın en sağlam temsilcidir bana göre Kahlo. Asuman da belki öyle olabilirdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şerefsizsin çünkü, yaparsın!
Humor"Valla, sende bizim öküzlüğümüzü sollayacak bir yapı görüyorum. En son sendeki pala bıyıkları rahmetli dedemde görmüştüm," "Aa! Ne güzel işte, arada dedeni anmaya fırsat veriyorum. Otur da bir dua et," "Subanallah, neler var, bize neler düşüyor...