The Only Reason, 5 Seconds of Summer
"Gerçekten şeyinin bir adı var mı?"
Göz kırptı.
"Elbette, tanışmak ister misin?"
Ah, Kim Taehyung her zamanki gibi arsız ve utanmazdı.
Saatlerdir bu tahta bankın üzerinde oturmaya devam ediyor, soğuk havayı dahi umursamıyorduk. Güneş neredeyse doğmak üzereydi ve biz en saçma anılarımızdan bile bahsetmiş, zamanın nasıl geçtiğini kavrayamamıştık. Onunla sohbet etmeyi seviyordum, beni her şekilde güldürmeyi başarıyordu.
Gözlerimi devirirken dudaklarımdan küçük bir gülüşün dökülmesine engel olamadım. Onun hakkında merak ettiğim birçok şey vardı ve ben sordukça soruyor, kendimi durduramıyordum. O ise itiraz etmeden bana cevap vermeye devam ediyordu. Eh, arada dalga geçmeyi de ihmal etmiyordu elbette.
"Ah, hiç gerek yok."
Başını öne eğerken omuzları sarsılasıya kadar güldü. Soluk mavi saçları rüzgardan dolayı alnına dökülüyor ve darmadağınık duruyordu ama yine de bu hala onun hoş göründüğü gerçeğini değiştirmiyordu. Bunu nasıl başarıyordu hiçbir fikrim yoktu. Ben üzerimdeki Taehyung'un ceketine sımsıkı sarılırken berbat bir halde olduğuma emindim. At kuyruğu yaptığım saçlarım rüzgar yüzünden bozulmuştu, telefonumun ekranından kendime baktığımda burnumun ucununda soğuktan kıpkırmızı olduğunu görmüştüm. Taehyung her daim havalı görünmeyi başaran şanslı insanlardandı, benim aksime.
"Yazık oldu," dedi gözlerinde muzip ışıklar parıldarken. "Onu çok seveceğine emindim."
Suratımı buruştururken, bir kez daha nasıl bu kadar arsız bir çocuk olabildiğini sorguladım. "İğrenç herifin tekisin," dedim bakışlarımı tekrar doğmak üzere olan güneşe çevirirken. Sadece sessizce gülmüş, tıpkı benim gibi o da bakışlarını eşsiz manzaraya çevirmişti. Sadece kısa bir süre önce biri bana, Kim Taehyung ile güneşin doğuşunu izleyeceğimi söyleseydi, ona vereceğim tek tepki "Siktir ordan," olurdu. Çünkü böyle bir şeyin gerçekleşmesinin imkanı bile yoktu ama şimdi anlıyordum ki, büyük konuşmamak gerekiyordu. Hayatımızın nasıl bir yönde ilerleyeceğini bilemiyorduk. Tanrı, bizi şaşırtmayı seviyordu.
"Senin," bakışlarımı tekrardan ona çevirdim. "Bu hayatta ciddiye aldığın tek bir şey bile yok mu?"
Dudaklarında asılı kalan gülümsemesiyle bana baktığında, birkaç saniye düşünmesi için ona vakit tanıdım. Derin bir iç çekmiş, sonra umursamazca omuz silkmişti. "Peki ya sen," dedi sorumu görmezden gelirken. "Senin bu hayatta ciddiye almadığın bir şey var mı?"
Benim sözlerimi bana karşı kullanıyor olmasına gözlerimi devirmeden edemedim ama haklılık payı olduğunu da inkar edecek değildim. Herkesin gözünde sıkıcı bir tip gibi görünüyordum, yaşıtlarım gibi fazla partilere katılmıyor ve günümün çoğunu ders çalışarak geçiriyordum. En yakın arkadaşlarım bile bana soğuk nevale derken, beni dışardan tanıyan birinin böyle yorumlaması garip değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
strawberries and cigarettes
Fanfictionlalisa manoban, şimdi seni bütün okulun önünde öpeceğim ve sen, bu haftaki okul gazetesinde kendi haberini yapmak zorunda kalacaksın.