2011, Luke
" Aman Tanrım! Sana ne oldu böyle? " annem daha kapıdan içeri girer girmez bana doğru koşarak yüzümü avuçları arasına almıştı. Gözümdeki morluktan bahsettiğinin elbette farkındaydım yine de omzumu silkerek kendimi onun kolları arasından kurtarmaya çalışmak gerçekleri anlatmaktan kolaydı. Annem olayları abartmadan dinlemeyi pek bilmezdi.
" Önemli bir şey değil. " kelimeleri ağzımda geveledim. Bir an önce odama gitmek, uyumak ve bir süre uyanmamak istiyordum. Bedenim kendi ağırlığını taşıyabilecek gibi bile değildi. Bacaklarım uyuşmuştu, eğer şu anda olduğum yere düşsem bir daha kalkabilecek gibi hissetmiyordum. Ne zamandan beri bir kaç aptalın sözleri beni etkiler olmuştu? Ne zamandan beri ufak bir kelime vücudumun tüm düzenini bozuyordu? İç sesim bu soruya bir cevap getirirken almaya çalıştığım nefesler soluk borumda takılmaya başlamıştı.
Söylenen sözler gerçek olmaya başladığından beri Luke.
Karşımda hala endişeli gözlerle beni süzen annemle göz göze geldiğimizde bakışlarımı yere diktim. Ona hesap verebilecek durumda değildim. Kendime bile hesap verebilecek durumda değildim. Bu yüzden kenara çekildim ve öylece onun yanından geçerek merdivenlere yöneldim. Tam ilk basamağa adımımı atmıştım ki beni bileğimden yakaladı.
" Lucas, ben bir buz torbası getirirken lütfen salonda beni bekle. " Beni, tutmakta olduğu bileğimden salona doğru çekiştirdi. Ben oflayarak salona doğru ilerlerken o ise mutfağa doğru koşmuştu. İçimde yeşeren tek umut abimin evde olmadığı yönündeydi. Çünkü o da burada olsaydı işler gerçekten zorlaşacaktı. Bu yüzdendir ki salonun boş olduğunu gördüğümde derin bir nefes eşliğinde biraz olsun rahatladım. Uyuşmuş bacaklarım biraz açılır gibi olduysa da kendimi zar zor koltuğa atmıştım. Bir kaç saniye sonra kapının eşiğinde dikilen annem ile göz göze geldim. Bana doğru yürürken konuşmaya başladı.
" Şimdi bana olanları anlatmanı istiyorum. " Elindeki buz torbasını gözüme bastırdığında acı ile inledim. Şimdiye dek bu denli canımın acıdığını farkına varmamıştım. Çünkü daha çok nefeslerimi düzene sokmaya ve bayılmamaya falan çabalıyordum. Artık dayanamayacağımı hissettiğimde annemin buz torbasını tutan elini ittirdim. Elinden düşen torba salonun parkelerini ıslatarak biraz sürüklendi. Kaşları çatılan anneme baktım. Bakışlarım donuktu. Bana doğru eğilmiş bedeni ile koltuk arasından zorla sıyrılarak yerimden kalktım. Onun bu şekilde üstüme titremesinden sıkıldığım gerçeği bir yana ona gerçekten ne açıklama yapacağımı bilmiyordum.
Sanırım erkeklerden hoşlanıyorum. Ama bu kesin değil. Ve gözümdeki morluğa gelecek olursak insanlar eşcinsellerden ya da onlara yönelik davranışlardan hoşlanmıyor.
Evet olan tam olarak buydu fakat onun duymak istediğinin bu olduğundan emin olduğum söylenemezdi. Kendi duymak istediğim bile bu değildi ki! Tanrım, orta yaşlardaki sapıklar gibi davranmıştım. Kim gidip de yemekhanede bir çocuğun kıçına kadar girer ki? Ve sonra kim özür dilemek yerine yüzüne edepsiz bir gülümseme yerleştirir? Kim aptal çocuğun teki için gereğinden farklı bir çekime kapılır?
Bana yumruk atan çocuktansa kendime daha çok sinirliydim. Tüm bunları yaparken ne düşünüyordum? Tuttuğum nefesimi dışarı verdim, annem hala beklentiyle bana bakıyordu.
" Burnunu lütfen özel hayatımdan uzak tut. " Hayatımda belki de ilk defa anneme bu şekilde bir cevap vermenin üzüntüsü ile hızla salonu terkettim. Bulabildiğim tek kaçış yolu buydu çünkü. Odama sonunda vardığımda arkamdan kapıyı kilitledim. Gözyaşlarımın akmaması için o kadar çok uğraşıyordum ki gözlerim yanmaya başlamıştı. Kendimi karşıdaki yatağa bıraktığımda artık akıp akmamasını önemsemediğim gözyaşlarım yanaklarımdan süzüldü. Tüm bu sinirimin ortasında en kötüsü de hala onu düşünüyor olmamdı.
Evet ben Luke Hemmings; orta yaşlı bir sapık gibi davranan, hayatındaki bazı değişimlerden hala emin olamayan ve ona yumruk atan bir çocuğu aklından çıkaramayan salağın tekiydim.
Öte yandan o; şuan gözümde bir tanrı modeli çiziyordu. Ergen ve emo olanlarından bir tanrı.
Multimedya şuan Luke'un hissettiklerini özetliyor dkslsldkskskdks
Sizi seviyorum xx