1 | Iryeong Station

821 32 20
                                    

Yaşamla ölüm arasındaki ince fark sadece nefes almak sanırım.
Yaşasam da ölmüş gibi hissediyorum. O zaman boşa nefes almanın ne anlamı var?

"Hayatımızın bir dönüm noktası var mıdır?" hep bunu sormuşumdur kendime. Cevabını bilmek istiyorum. Yaşadığımı hissetmek istiyorum. Yıkılmak istemiyorum.

09.10.2016

Havadaki toz parçacıklarının yavaşça yere düştüğü bu soğuk kış gününde her zaman olduğum gibi Iryeong'un soğuk tren raylarında küçük bir gezintiye çıkmıştım. Dilimde mırıldandığım kısa melodiyle adeta küçük bir çocuk gibi rayların üstünde yürümeye çalışıyor, her düştüğüm sefer için yeniden yürümeye başlıyordum.
Buraya genellikle geldiğimde kimse olmazdı. Bu yüzden burayı çok severdim.
Eskiden burası gerçek bir tren istasyonu olarak kulanılırdı. Lâkin 40 yıl öncesine kadar.

Buraya Iryeong yerine 40. Yıl Laneti de denilirdi. Çünkü her 4 yılda bir bir kişi kendini trenin önüne atarak intihar ediyordu.
Bu intiharlar çoğalınca da tren istasyonunu lanetli olduğu düşüncesiyle kapatmaya karar verdiler.

O günden beri buraya ben dışında gelen kimse görmedim. Eskiden babamın beni okula bıraktığı anılar gelir hep aklıma. Okulum çok uzak olduğu için trenle gitmek zorunda kalırdım.

Çocukluk dönemim her ne kadar benim için bir travma olsa da babamla olan eski anılarım için seviyorum.

Küçükken çok fazla arkadaşım yoktu. Hatta hiç yoktu. Şu bildiğiniz ezik tiplerdendim ben.
Kenara sıkıştırıp paramı almaya çalışırlardı. Vermediğim zamanlar içinse dayak yerdim.

Babam eve gelince o mosmor olan yüzümü görürdü ve hep bana sorardı yüzüne ne oldu diye. Her zaman yolda gelirken düştüğümü söylerdim ben de.

Gerçekleri söyleyerek asla babamı korkutmak istemezdim. Çünkü zaten benimle yeterince ilgileniyordu. Bunun gibi bir çok anı var hafızamda işte. Sadece iyi anıları hatırlamak isterdim ben de her insan gibi. Ama elimde değil.

Şimdi ise Iryeong'un soğuk tren raylarına uzanmış gökyüzünü izliyordum. Yüzüme kar taneleri düşüyor, eridikten sonra sonra göz yaşı misali akıyordu yüzümden.
Elimle akan suyu sildikten sonra ayağa kalktım ve karşıdaki banka doğru yürümeye başladım.
Bir anda bir ıslık sesi işitmeye başladım. Aniden irkildim ve etrafı kolaçan etmek amacıyla durağın üzerindeki basamağa çıktım. Etrafta kimse yok gibi duruyordu ama ıslık sesi gittikçe yaklaşıyordu. Tuhaftı çünkü buraya ben dışında kimse gelmezdi. Karşıda gördüğüm vücuta gözlerimi kısarak baktım. Cidden buraya benden başka gelen birisi daha vardı. Bana doğru yaklaşan bedeni biraz daha inceledim. Uzun boylu zayıfça birisiydi. Kalın giyinmişti normal olarak. Ellerinde parmak uçları kesik bir eldiven vardı. Yanıma geldi ve sağ tarafımdaki elektrik direğine yaslandı, ardından bana baktı. Bir süre beni inceledikten sonra benim yapmış olduğum givi raylara gitti ve orada yürümeye başladı. Etrafta ölüm sessizlipi vardı lâkin bu sessizliği bozmamakta ısrarcıydım.

Rayların üstünde yürüyor ve her düşüşünde kendince gülüyordu. Ben ise kollarımı bağlamış uzaktan onu izliyordum.
Ardımdan uzun zamandır hiç işitmediğim bir sesi duydum.

Trenin sesi.

Spring DayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin