Ah sevgilim,
solo konserinin bitmesinin üzerinden iki gün geçti ve ben seni hiç görmedim. Kaldığın oda değişmiş, yugyeom'a sordum ama bilmiyormuş, çok garip. Halbuki aramızdan birinin odası değişirse bunu bizim de bilmemiz gerekirdi, en azından bir zamanlar öyleydi. Grup faaliyetleri için bir araya geldik bugün ama hasta olduğunu ve yarın gideceğin konser için hazırlık yapacağını söylemişsin.
Sana daha yeni bir konserden çıktığını ve gitmemen gerektiğini söylemek istemiştim ama yanımıza gelmeye dahi tenezzül etmediğine göre beni gözden çıkarmışsın sanırım bir tanem, ama sorun değil, senden gelen her şeyi seviyorum ben.
O gün sensiz prova yaparken bıraktığın boşluk çok sızlattı yüreğimi, elini tuttuğum yerde bana gülerek bakman gerekirken şimdi o boşlukla dans ediyor olmam çok acı vericiydi.
Çocukların hepsi mutsuz görünüyordu, belki bir şeyler söylesem benimle konuşacak veya açıklama yapmak isteyeceklerdi, ama öyle çok susmak istiyordum ki youngjae, bir bulut olup çekilip gitsem gökyüzüne tüm sorunlar da biterdi belki.
Prova biter bitmez sessizce odadan çıkmıştım, tek istediğim yatağıma yatmak ve her şeyden uzak kalmaktı. Yurda girdiğim zaman jinyoung'un peşimden geldiğini farketmiştim, ama durmak gibi bir çabam yoktu, konuşmak bile istemiyordum ki, belki çocukça davranıyordum ama beni bırakmışlardı youngjae, aramamışlardı bile, oysa böyle değildik biz, birimiz olmadığında hiçbirimiz gitmezdik ya da gelsin diye uğraşırdık, ama ne bileyim böyle olmazdı.
"Jaebum bekle!" demişti odama girmeden hemen önce, kafamı yana çevirip bakmış ve buruk bir gülümseme ile içeri girerek kapıyı kapatmıştım, o kapıyı defalarca çalacağını, gerekirse kıracağını biliyordum, dediğim gibi de olmuştu, kapıya vurmaya başladığında, "Yokmuşum gibi davran." demiştim. Bir kaç saniye durup tekrar çaldığında, "lütfen jinyoung." diye eklemiştım, ses tonumdan anlamıştı büyük ihtimalle ne denli üzüldüğümü, zaten sonra da kapıyı bırakmış ve ayakkabısının tok sesleri koridorda yayılmıştı.
Üstümü bile çıkarmadan yatağa girmiştim, şimdi sen olsan çok kızardın, tüm itirazlarımı yok sayarak öperdin ya bir de, hemen kalkardım, bak kirli halde girdim yatağımıza keşke gelsen, keşke yine yanımda olsan sevgilim, ama bu mümkün değil gibi görünüyor, ne acı. Gözüm sehpanın üzerinde ki resmimize kaydığında, tamamen yana dönmüş ve birleşmiş ellerimize, hafif kızarık yanaklarına, simsiyah saçlarına bakmıştım.
O günler ne güzelmiş değil mi bir tanem, hiçbir sorunumuz yok gibi gülümsemişsin, soğuktan kızaran burnunu ceketime saklamışsın ve ben seni kollarım arasına hapsetmişim. Bundan daha güzel ne olabilir ki, şimdi hasretinle yanıp tutuşurken daha iyi anlıyorum.
Buz kesmiş parmaklarımı yüzüne dokundurduğumda, içim titremişti, belki de bir kaç oda ötemde duruyordun ama gelemiyordum youngjae, sana seni sevdiğimi, ne olursa olsun senden gitmeyeceğimi, istediğim tek şeyin sen olduğunu bağıra bağıra anlatmak isterken, şimdi yalnızca saçlarını okşayarak ağlıyordum, çok özlemiştim, seni çok özlemiştim youngjae.
Senin yastığın burnumun ucundayken saatler boyu ağlamıştım, jackson gelmişti bir ara ama berbat iç çekişlerimi duyunca geri dönmüştü sanırım, yugyeom da uğramıştı ama tüm hıncımı ondan çıkartarak, "git!" diye bağırmıştım yüzüne. En küçüğümüz olduğundan ona hiç kıyamazdım ama sensizlik beni öyle mahvetmişti ki, dolan gözlerine ve kapıyı bile kapatamadan koşarak gitmesine rağmen dönüp bakmamıştım.
Gelsin istediğim, gelince çiçek bahçesine dönecek olan yüreğimin tek istediği sendin, peki niye hala çalmamıştın kapımı, ya da niye sana gelmeme izin vermemiştin, niye youngjae, niye bana bunu yaşatıyorsun, niye bana bu kötülüğü yaparak kendinden mahrum bırakıyorsun, yalvarırım bir sebep ver bana, bir şeyler söyle ama sessiz kalma, ben korkuyorum, sensizlik beni korkutuyor.
Kafayı yiyecek kadar derin düşüncelerle boğuşurken, beni bunlardan bir tek senin kurtarabileceğin gelmişti aklıma, hani deli cesareti derlermiş ya, o an gözüm dönmüş gibi sana gelmek istemiştim, istememen ya da itmen bile önemli değildi sadece görsem yeterdi bir tanem, bir kere görsem yeter.
Nasıl o yorganı çekip attım, nasıl kapıya koştum anlamamıştım bile, ama tüm o hızın içinde bir tek şey durdurmuştu beni, kapımın önüne bıraktığın, aylar önce aldığımız kasımpatı.
Çiçeğimizin kapımın önünde ne işi olduğundan çok, senin buraya kadar gelmene rağmen içeri girmemiş olduğun gerçeği bir tokat misali beni çarpmıştı, duymuştun youngjae, senin için nasıl ağladığımı duymuştun ama gelmemiştin, işte o an anlamıştım ki sen bizi bitirmiştin bir tanem, geriye sadece sen ve ben kalmıştık.
Kasımpatı'yı kucağıma alarak üstünde ki ufak notu çekip çıkarmıştım, sana gelmekle odaya girmek arasında ki uçurumdayken, el yazınla yazdığın bir kaç cümle peşinden koşmam için yeterliydi.
"Ona iyi bak lütfen, bizim gibi olmayı haketmiyor jaebum, biz ölüyoruz ama onun ölmesine izin verme, seni daima seveceğim ."
Koştum, çok koştum ama ulaşamadım sana,
sahi nerdesin youngjae, nerdesin kasımpatı?
bu youngjae'yi misafir ettiğimiz son sahne, geriye koca bir kalp kırıklığı kaldı, iyi geceler hepinize..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
kasımpatı'/2jae
FanfictionChoi Youngjae solo aktiviteleri için gittiği Japonya'dan geri dönememişti.