Bu hikayeyi 2 yıl önce yazmıştım, daha 9. sınıfa ilk başladığım zamanlarda. İlk göz ağrımı sizlerle paylaşmak istedim ve umarım beğenirsiniz..
Gecenin bir yarısı asansör çalışmaya başlamıştı. Hızlı adımlarla Ezkubi ile Laygi’nin odasına doğru ilerliyordu, asansörü çalıştıran kişi. Güm! Güm! Güm! Ezkubi kapıyı açtı. Karşısında uzun boylu, işçi kıyafetleri olan, sert yüz hatlarıyla turkuaz gözlerini Ezkubi’ye dikmiş bir işçi duruyordu. Ezkubi bir an sarsıldı, uykuluydu ve bir işçi neden onu bu saatte rahatsız etmişti? Üstelik bu işçiyi tanımıyordu bile. İşçi fısıldar gibi bir ses tonuyla ’Konuşmalıyız efendim’ dedi.
Ezkubi hiç konuşmadan onu içeri buyur etti. İşçi odayı süzüyordu. Odanın duvarları, diziliş biçimi, boyutu ona farklı gelmişti. Ezkubi’nin eşi Laygi hala uyuyordu. İşçinin gözleri Laygi’nin uyuduğu yatağın üzerinde ki raftaydı. Kitapları loş ışıkta seçmeye çalışıyordu. ‘’Bu kitapları, Ezkubi mi yoksa Laygi mi okuyor, acaba?’’ diye düşündü içinden. Ezkubi tüm Ensem halına göre çok akıllı bir lider yardımcısıydı. İşçi de aynısını düşünüyordu. Birden işçi ve Ezkubi’nin gözleri çakıştı. İşçi az kalsın neden geldiğini unutuyordu. Söze başlamak için kafasını öne eğdi ve konuşmaya başladı:
-Efendim ben Barin. Kontrol merkezinden geliyorum. Enerji son bir haftadır elimize kesik kesik ulaşıyor. Son iki saattir enerjinin kontrolünü elimize almaya çalışıyoruz ve bunu başarır başarmaz buraya geldim. Çok ciddi bir sorun ile karşı karşıyayız. Böyle devam ederse aydınlanma sağlanamayacak, 1 ay sonra tüm koloninin yiyeceği yemek tükenecek ve ısımız da bitecek.
Ezkubi afallamıştı Barin sözünü bitirdiğinde ama yine de konuşmayı başardı:
-Barin... Sence… Bu sorunun… Ana kaynağı ne?
-Efendim bence Leoza’nın çekirdeğinden enerji aldığımız hatta tahribat oldu. Bunun için sizden ve liderimiz Selobey’den izin alıp birkaç gönüllü, hata kontrole gideceğiz. Bir an önce hattaki sorun tespit edilip onarılmalı…
Ezkubi kafasıyla onayladıktan sonra ekledi:
-En geç yarın sabah haber vereceğiz Barin, dedi.
Barin Ezkubi’nin yorgun ve yaşlı suratına baktı sonra kafasını sallayarak odanın sonuna doğru yürüdü. Ezkubi Barin’e eşlik ediyordu. Bir an için göz göze geldiler ve sanki Ezkubi korkuyordu. Barin, asansöre binip kendi odasına doğru ilerlerken Ezkubi, üstünü değiştiriyordu. Karısı Laygi’ye küçük bir öpücük kondurdu ve odadan dışarı çıktı. Asansöre bindi. Selobey ve Zaman’ın odasına gitmek için düğmeye bastı. Asansör yavaşça ilerlerken Ezkubi düşünüyordu, ya Selobey izin vermezse diye. Selobey çok iyi bir liderdi. Akıllı, hoş görülü ve duyarlı… Nedense Ezkubi’nin içinde bir şeyler izin vermeyecek gibi geliyordu. O hat Ensem için çok önemliydi. Tek enerji kaynaklarıydı.
Asansörün kapısı açıldı. Ezkubi yavaş adımlarla Selobey’in odasına ilerliyodu. Kapıyı –sadece bir iki kez- tıklattı. Fazla ses çıkarmasına gerek yoktu zaten. Selobey asla bu saatlerde uyumazdı. Mutlaka bir şeyler yazarak meşgul olurdu. Ezkubi’nin tahmin ettiği gibi oldu, Selobey kapıyı güler bir yüzle açtı. Ezkubi tebessüm etti. Selobey onu içeri aldı.
Ezkubi bu odaya defalarca gelmişti. Bu odanın ışıkları daima canlı yanardı. Hemen kapının karşısında küçük bir çalışma masası ve fazladan bir iki sandalye, sağ tarafta ise bir yatak vardı. Sol taraf ise öylece bomboştu. Duvarda Selobey’in eşi Zaman’ın çizdiği resimler vardı. Zaman otuz sekiz, otuz dokuz yaşlarında asker gibi yetiştirilmiş bir sanatçıydı. Selobey ise elli yaşlarında vardı. Yirmi yaşında henüz lider değilken, Ensem halkına rastayı yayan oydu. Sık banyo yapmaları gerekmiyordu böylece enerji daha az harcanıyordu. Ezkubi bunları düşünürken Selobey ışığı bir miktar kıstı. Ezkubi sabırsızca söze atladı..