derya20001 ithafen...İyi okumalar...
Kışa girmek üzere olduğunu hissettirircesine bir anda, Kasım ayının ortalarında, başlayan karla karışık yağmurla gözlerini yeni güne açtı barış çıkmazı sokağı sakinleri. Kesilen kurbanlardan mahalleye akan kanı temizlemek istercesine şiddetliydi bu defa yağmur.
Ferman, ağırlığını sağlam bacağına verip dudaklarına iliştirdiği sigarasının dumanını yavaş yavaş ciğerlerine çekerek demir çerçeveli camdan dışarı bakarken Ferze, sabah sabah oğullarıyla beraber dama çıkmış Asım'ın çeyizi için yıkadığı yünleri damda serdiği ipten topluyordu. Bir haftaya kadar düğün vardı ve hava durumunun acilen düzelmesi gerekiyordu. Sokakta yapılacak düğün için en çok dua eden Asım'dan başkası değildi. Kaşlarını çatmış bir sağa bir sola koşarak ipteki yünleri alırken hiç üşenmeyip o havada yukarı çıkıp onları izleyen Münevver hanıma acayip acayip bakamadan edemedi. Zaten durmadan dilinde bir türkü ile gezinen Cemil'den şikayetçi iken üstüne bu yabancı gözlemci hiç çekilmiyordu. En azından Cemil çalışıyordu o niye tir tir titrerken sokağı kolaçan ediyordu ki şu saatte? Arkasında duran kız niye gözlerini onlardan alamıyordu?
Ya da Ömer kafasına kadar çektiği ceketin, ıslanmasın diye, içine aldığı ekmekleri göğsüne bastırırak sıcak ekmekten yükselen ekşi maya kokusunu içine çeke çeke hızlı adımlarla sokağa girerken Mustafa neden bir yerlere geç kalmış yada gitmek zorundaymış gibi koşturuyordu ? Fato'nun elinde kahvaltı tepsisi ile mutfaktan çıkıp annesinin "yavaş yürü kayarsın" uyarısına rağmen yavaş olmaması salondakilerin acıktığını gösterirken onun kahvaltı etmesini engelleyecek ne vardı? Ardından düşünceli düşünceli bakınan Cemal'i bile görmemesine ne demeli?
Henüz adını bilmediği sonradan Şükran olduğunu öğreneceği yaşlı teyzenin elindeki çöp tenekesiyle Cemal'in evine doğru gelirken bu defa yakalacak mıyım korkusu hissetmemesi de ayrıca garipti. Gayet rahattı tavırları.
Zambak sokakta da durumlar farklı değildi. Evlerin bacalarından çıkan dumanların burunlara doldurduğu yanık lastik kokusunu içine çeken İbrahim parkasının fermuarını çekti. Annesinin ördüğü siyah atkıyı boynuna doladı. Avludan çıkmak üzereyken ayak seslerinden birinin evde dolandığını duyan annesi cama doğru yaklaşarak dışarıya baktı.
Bu havada dışarı çıkanın kendi oğlu olduğunu gören Emo, işaret parmağıyla camı tıklatarak onu durdurdu. Ama uyuyan kocasını da uyandırdı. Haşim gözlerini ovuşturarak yerinden doğruldu.
"Hayırdır Emo ne oldu?"
"Bilmiyorum ama hayırlı bir şey olsaydı İbrahim bu havada dışarı çıkmazdı."
Haşim dizlerinin üstüne yükselip perdenin altına soktu kafasını. İbrahim gerçekten gidiyordu. Ama nereye? Emo'nun uzun penye gecelikle dışarı çıkmasına takılmadığı gibi o da fanilaları ile fırladı.
Emo'nun o kılık kıyafet ile dışarı çıktığını gören İbrahim ona doğru yaklaştı. Odanın kapısını açtı.
"Eye daha erken niye uyandın hadi içeri gir, uyu hasta olacaksın."
Öksürerek yanlarında biten Haşim, değiştiği ani hava ile irkildi, titreyen ellerini birbirine sürterek "Emo hasta olur da sen olmaz mısın? Bu havada çıkar gidersen bizim gözümüze uyku girer mi?" diye sordu cevabını herkesin bildiği soruyu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gül Cemal 2
General FictionGünler ayların, aylar yılların peşini bırakmadan ardı sıra mevsimleri birbirine bağlamıştı. Yaz geçmiş güz geçmiş köyden kente göç eden Gül Cemal'in ailesi genişlemiş yaş almış mevsim tekrar güze yıl seksenlere dayanmıştı. Biraz sosyolojik biraz eko...