Kulaklarımda ki rahatsız uğultular kendime gelmemi sağlamıştı saatler sonra. Buğulu bakışlarım hemen odağını bulmak istesede, nerede olduğumu dahi kavrayamıyordum.
Gözlerimin önüne serilmiş olan bu oda yabancıydı bana, her bir noktası ayrı uzak..
Kendini biraz olsun toparlamak amacıyla doğruldu solgun bedenim. Ama her hareketimde, hücrelerimde gezinen ağrı bana en büyük engeldi.
Bacaklarımı hareket ettirerek kendime doğru çektim. Hemen ardından parmaklarım etrafındaki, gözlerinin önünde dans eden nesnelerden birini yakaladı. Parmaklarımın bir noktasında yerini bulduğu duvar; grinin en koyu tonu, hislerimin renklere yanmasıydı belki de.
Bir anda başımda hissettiğim sızıyla inledim. Daha önce hissettmediğim kadar ağır olan sızı, her saniye şiddetleniyordu sanki. Ama yaşadığım karmaşa yanında pek de etkisi olmuyordu üzerimde.
Soğuk havadan derin bir nefes çekerek gözlerimi titreyen parmaklarımdan aldım. Etrafıma bakındığımda küçük bir oda karşılıyordu beni. Demir bir kapıya ise, serin bir hava eşlik ediyordu.
Bir odadan çok kafesi andırmıştı bana. Karanlık, küçük bir kafes, etrafımı soğuk duvarlarla çevrelemişti sanki.
Nerede olduğumu bilmiyordum. Neler olduğunu, neler hissetmem gerektiğini.. Her an yeni sorular eklenir, bilinmezlikler gözümün önünde büyürken tek yaptığım etrafımı izlemekti.
Ya yaşadığım hissizliğin ta kendisiydi ya da içimde ki duyguyu, korkuyu kabullenemiyordum. Hangisi daha ağırdı bilmiyorum ama her ikisinin de hayli acıttığının farkındaydım. O an, yalnızlığımı hissettirmek istemiyormuş gibi kulaklarımda hayalî bir ses yankılandı. Korkuyorsun Ashley. Dedi hüznümü yansıtan sesiyle ve beni gerçeklerle baş başa bıraktı, yine.
Gerçekler, yüzleşmek için kapımda beklese de düşünmek istemiyordum. Hepsini, daha sonra teker teker karıştıracağım sayfalar arasına ittim. Ertelemek bir çözüm değildi fakat şuan düşüncelerimden daha büyük sorunlarım vardı.
Bakışlarım tekrar gri duvarları bulduğunda kalkmak için uğraşsamda o gücü bulamayarak vazgeçtim. Oda da havada süzülen ürpertici soğuk, tüm hücrelerim tarafından korkuyla hissediliyordu.
Odayı incelemeyi bıraktığım anda geçmiş, hızla akın etti düşüncelerime.
Kaçırıldığım âna döndüm. Etrafımdaki tüm sessizliği bozan, o siyah arabayı hatırladım.
Sonrası? Karanlık.
Parmaklarımı sinirle saçlarım arasında gezdirdim. Her saniye çoğalan sorularla içimdeki çığlık da büyüyordu.
Tik tak.
Bir anda düşüncelerimi bölen sesle bakışlarımı kapıya çevirdim. Uzun zamandır bakım yapılmadığını belli eden sesle açılırken içeri orta yaşlı bir kadın girdi. Topuklularının zeminde bıraktığı tok sesle bana doğru yaklaştı. Bir yandan da omuzlarından dökülen kızıl saçlarını tüm özgüveniyle savuruyordu. Önüme çömeldiğinde suratında ki gülümsemeyle bir an afalladım.
"Merhaba" dedi samimi olmayan neşesiyle. Şaşkın ifademi soğuk maskem ile saklarken ona kaşlarım çatık bir halde bakarken cevap verdim.
"Benden ne istiyorsun?"
Verdiğim tepki üzerine âlayla gülümsedi ve ayağa kalktı.
"Beni takip et." diyerek zindanın çıkışına doğru adımladı.
İkimizde uzun konuşmalardan hoşlanmıyorduk belli ki. İkimizde net, gereksiz konuşmalara karşıydık. Kafamda beliren benzetmelerle yüzümü buruşturdum. Ona benzemek pek iç açıcı değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dark House
AdventureDark House, olasıdışı yaşanmışlıkların olduğu karanlık bir labirentti. Ve onlar için her gün belki de ölüme, her saniye karanlığa bir adımdı. Ashley karmaşık oyunun piyonlarından biriydi. Ve en büyük bilinmezliklerin başrolü.. Karanlığaydı isyanı...