9.BÖLÜM

54.8K 2.5K 67
                                    

Herkese merhaba; Hikayemi yeni gören ve okumaya başlayan herkese çok teşekkür ediyorum. Beni oylarınız ve yorumlarınız çok mutlu ediyor gerçekten. Her zaman dediğim gibi bir kez okuyun pişman olmayacaksınız..Beğenmezseniz zaten bir daha okumazsınız fakat ben o ihtimali düşünmek istemiyorum tabi..

Bu bölüm benim yazmaktan en keyif aldığım bölümlerden biri olmuştu. Umarım sizlerde beğenirsiniz..Hepinize keyifli okumalar...

9.BÖLÜM

O sabah Özbey'lere ait tekstil şirketine büyük bir karmaşa hakimdi. Aslında tekstil ürünleri yurt dışına ithal edilmeye başladığından beridir sürüyordu bu karmaşa. Murat Bey'e kalsa yurt dışına açılmak pek akıllıca değildi. Ona göre yurt içinde yeterince iyi bir piyasaya sahiptiler ve bunu korumak için çalışmalıydılar. Fakat Mehmet Bey asla onun gibi düşünmemişti. Bir şirket yurt içindeki başarılarıyla yetinmemeli kendisini geliştirebildiği hızda büyümeliydi.

Özbey soyadının başka ülkelerde de kendisini kanıtlamasının, hızla büyüyen sektörde iyi bir yer edinmek için doğru bir adım olduğunu düşüyordu. Cihangir de Amerika'dan geldikten sonra amcasını desteklemiş, ürünlerin Almanya, Fransa ve birçok Avrupa ülkesine ithal edilmesinin, onları tanınmış ve uluslararası bir tekstil şirketi yapacağı fikrini benimsemişti. Zaten işlerin çoğunun İstanbul'a taşınma amacı da buydu.

İki yıl önce İstanbul'da büyük bir şirket kurulmuş, işin özünü bilen tecrübeli ve çalışkan insanlardan oluşan büyük bir ofis açılmıştı. Ofiste işin her aşamasında çalışan, iş bilinci ve deneyimi olan insanlar farklı pozisyonlarda görev alıyordu. Yabancı ülkelerle olan bağlantıları ve iletişimi sağlamak için ayrıca birden fazla dil bilen farklı bir iletişim ekibi ile çalışılıyordu fakat son günlerde tatil nedeniyle izne çıkan ekipten doğru dürüst kimse kalmamıştı.

Başka zaman olsa yerlerine bir tercüman bulmak sıkıntı olmazdı ama tatil sezonunda olmaları ile Fransız'ların Urfa'yı görme merakı üst üste gelmişti. Fransız yetkililer dün gece Cihangir'e sürpriz yaparak Urfa'ya geleceklerini ve oraları gezmek istediklerini söylemişlerdi. Cihangir her görüşmenin sonunda onları nezaketen ülkesine ve memleketine davet ediyordu ama adamların herkesin tatile çıktıkları anı bulup onu gafil avlayacaklarını düşünememişti.

Sabahtan beri Fransızca bilen tercümana ulaşılmaya çalışılıyordu ama kadın tatilde olduğundan cep telefonunu kapatmış üstelik tatil adresi de bildirmemişti. Cihangir'in Fransızcası sadece kendisini idare edecek kadardı. İş adamlarına Urfa'yı gezdirip tanıtım yapacak kadar akıcı konuşamıyordu. Elinde telefon sabahtan beri buna çözüm bulmaya çalışırken birden telefonu yeniden çaldı. Bu kez arayanın Deniz olduğunu görünce meşgul tuşuna basarak aramayı reddetti.

Konakta ise onun aramasını reddettiği için sinirden köpüren Deniz çıldırmak üzereydi. Neredeyse on beş gündür annesiyle konuşmamıştı. Eğer onu biraz daha aramayacak olursa annesinin buraya polislerle dalması söz konusuydu. Ayrıca ondan haber alamadığı için bir hayli endişelenmiş olmalıydı. Geçen akşam yemekte bunu dile getirdiğinde amcası kabul etmemiş kızın ağlayıp zırlayarak telefonda her şeyi anlatacağını düşünüp aradan biraz daha zaman geçmesini istemişti ama Deniz annesini öyle çok özlemişti ki...

Artık daha fazla dayanmayacaktı. Bu yüzden Cihangir'den yardım istemeye karar vermişti. O ne yapıp edip onun annesiyle konuşmasını sağlardı ama lanet herif telefonu yüzüne kapatmıştı. Fakat Deniz'in de vazgeçmeye niyeti yoktu. Yeniden arama tuşuna bastı. Bu kez bir kere çaldıktan sonra araması yine reddedilmişti. Son kez denemeye karar verdi. Eğer bu kez de açmazsa işyerine gidip ağzına geleni söyleyecekti.

Telefon bir süre uzun uzun çaldıktan sonra öfkeli bir ses tonuyla Cihangir telefonu cevaplamıştı;

''Deniz çok meşgulüm, lütfen ne istiyorsan akşam konuşalım. İnan bana şimdi hiç sırası değil.''

GÜNEŞ DOĞUDAN YÜKSELİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin