Simsiyah bir odadaydı. Yerler loş ışığı yansıtıyordu. Odanın içindeki tek eşya büyük bir tekli koltuktu. Hüso oturunca içine gömülmüştü. Dakikalar geçti. Hüso ellerine ölü gözlerle baktı.
Ses: Tamam.
Hüso'nun ilgisini çekememişti. Karanlığın içinden bir tane daha Hüso geldi. Uyuyan birini sürüklüyordu. Sürüklediği bu taş çatlasa on beş yaşında olacak çocuğu yere bıraktı. Sonra karanlığa geri döndü. Koltukta oturan Hüso donuk bakışlarla yerdeki çocuğa baktı. Kaşları istemsizce çatılmıştı. Ellerini dizlerine koydu, bacaklarından güç aldı ve yavaşça kalktı. Yerdekinin yanına yürüdü. Ölü gözlerle ve öfkeyle çocuğa baktı. Suratı her an onu öldürebilecek gibi bakıyordu. Karanlığın içinden gelen Hüso yani Hüso 2 bu sefer uzun bir üçlü koltuk sürükleyerek gelmişti. Koltuğu Hüso'nun tekli koltuğunun karşısına kadar çekti ve biraz döndürdü, tam karşılıklı olmasın diye. Hüso'nun omzundan tuttu, koltuğuna geri oturttu.
Hüso 2: Otur be, otur.
Kendisi de gidip uzun koltuğa yayıldı. Bir şişe su çıkardı.
Hüso 2: İçer misin?
Hüso ona ifadesizce bakıyordu. Hüso 2 aklına bir fikir gelmiş gibi gülümsedi.
Hüso 2: Ah, ben senin ne istediğini biliyorum.
Cebinden beşli sade sakızlardan çıkardı. Fallı olanlardan. En uçtakini yırtıp Hüso'ya uzattı.
Hüso 2: Al. Al hadi, al al.
Hüso onun elini itti. Kendi cebinden aynı sakızdan çıkardı. En uçtakini yırttı fakat en uçtakinin yanındakini aldı. En uçtaki sakız hala pakete dahildi.
Hüso: En uçtaki sakız her zaman birine vermek içindir. Onu verecek kimsen yok mu senin?
Hüso 2 ona ciddiyetle ve biraz da aşağılar bir tavırla baktı. Sesi de daha kabalaşmıştı.
Hüso 2: Var mı? Neden yok acaba?
Sonra eski haline döndü.
Hüso 2: Onu bunu boş ver de, anlat. Neden bizi buraya çağırdın.
Hüso: Ben sizi falan buraya çağırmadım.
Hüso 2: Anlat lan, anlat anlat.
Hüso: Allah aşkına, bir sus. Çağırmadım buraya sizi.
Hüso 2: Biraz adam olsan bu durumu çözerdin be.
Hüso: Ne diyorsun lan sen?
Hüso 2: Yav oğlum anlat, anlat. Yoksa ben başlayacağım.
Hüso: ...
Hüso 2: O surat ne öyle, erimişsin iyice. İştahın mı yok bu aralar. Kaslar da gitmiş.
Hüso: Bu aralar pek yemek yiyemiyorum biliyor musun.
Hüso 2: Niye ki? Evde yatıyorsun bir aydır.
Hüso: ...
Hüso 2: Oğlum biliyorum lan zaten, anlatmasan da. Sen şu arkadaşlarını anlat önce, ne bu sendeki tavırlar.
Hüso: Tamam özür dilerim işte. Halloldu mu?
Hüso 2: Tömöm özör dölöröm öştö. Salak herif. Adamlar sana o kadar destek oldular, sen nasıl hala onlara öyle davranabiliyorsun. Bak bu insanlar seni seviyorlar, sen üzülünce üzülüyorlar. Nankör herif.
Ses: Sevgiymiş... Desene lan, hep benden anlayış bekliyorlar biraz da onlar anlayışlı olsunlar desene!
Sesin sahibi başka bir Hüso'ydu. Fakat bu kumral değildi, saçları simsiyahtı. Gözleri de simsiyahtı. Pek normal görünmüyordu. Dudakları morarmıştı, teni de bembeyazdı, vampir gibi. Suratında aşağılayıcı bir gülümseme vardı. Arada öfkelenip somurtuyordu.
Hüso 2: Ulan ne ara oturdun yanıma değişik?! Yüreğim ağzıma geldi.
Karanlık Hüso: Sessizlik! Ulan oğlum anlatsana lan, anlatsana!
Hüso: Aynen. Her zaman ben mi haksız olacağım? Ne zaman bir olay olsa, bir dargınlık çıksa benden özür bekliyorlar. Haksız olmamama rağmen. Eskiden beridir böyle. Eskiden haksız olurdum genellikle de şimdi değiştim ben. Çok tartışma çıkarmıyorum, kimseye kötü söz söylemiyorum.
Hüso 2: Hüso, Hüsocuğum, oğlum bu insanlar senden kaç kere özür dilediler bir hatırla.
Hüso: Onlar ciddi konular değildi.
Karanlık Hüso: Aynen sadece içleri rahatlasın diye.
Hüso 2: E ne için olacaktı lan başka. Ne istiyorsunuz insanlardan anlamadım ki.
Hüso: Ben ne kadar üzüldüm farkında mı kimse? Başkasına bir şey yapsalar özür dilemek için hediye falan alırlar bu manyaklar. O kişi de darılmamış olur genelde. Beni üzmek serbest ama. Herkese serbest beni üzmek. Hüso'nun kalbi elmastan ya, iyi adam da taş kalpli. Değil mi? Hem ben sonunda affederim zaten. Yüzsüz olduğum için.
Hüso 2: Bırak şu işleri. Onlar ne kadar üzüldü farkında mısın?
Karanlık Hüso: Biraz da onlar üzülsün değil mi?
Hüso 2: Bunu mu istiyorsun?
Hüso pişmanlıkla yere baktı.
Hüso: ...
Hüso: Hayır. Ama anlayış bekledim biraz. Ne haldeyim görmediler mi?
Hüso 2: Ama sen de nasıl konuştun onlarla. Çocuk senin için üzülüyordu, bir içini döksen, anlatsan rahatlayacaksın. Kıza da nasıl bağırdın öyle, kusura bakma ama bu sefer çok salaklık ettin. Pezevenk herif...
Hüso 2: Yav neyi kanıtlamaya çalışıyorsun sen, neyi neyi? Başka bir şey var biliyorum. Sen onların yaptıklarına darılmadın değil mi aslında. Bu az önce dediklerinin de arkasında durmuyorsun pek. Bana gerçekleri söyle oğlum, biliyorum ben.
Hüso: Ben değiştim artık. Bana "Sen hala bizim küçük Hüsomuz'sun" falan diyorlar. Allah aşkına bir bak, benim şu yerde yatan çocuktan hiçbir farkım yok mu? Tipinde bile hayır yok. Niye sevmişler beni anlamıyorum.
Hüso 2 gülümsedi. "Evet, Hüso. Şimdi konuya girdik. Rehabilitasyonun başlıyor. Daha neler duyacağız senden kim bilir?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Battland Maceraları Vol. 2
AdventureBattland Maceraları'nı okumak için: https://www.wattpad.com/story/76321977-battland-maceralar%C4%B1 Her bölüm ortalama 300 kelimedir. Bu yer beklediklerinden çok daha farklıydı. Hem her yer, hem de hiçbir yere benziyordu. Büyük güçler ve tehlikeler...