🍃

540 67 59
                                    

Nefesimi yavaşça verirken, gökyüzüne zehirli bir duman hediye etmiştim. Parmaklarım arasındaki sigaram yere düşmüş, koparılmış bir yaprağı tutuşturmuştu.

Her gün içimdeki "belki" umuduyla çıktığım sokağa, bugün ilk defa "olmayacak" diyerek çıkmıştım.

Her gün kendimi onu görmeye hazırlayarak çıktığım sokağa, bugün onu unutmak amacıyla çıkmıştım.

Ben vazgeçmenin doruğundayken, onun bu güzelim parkın bankında oturmuş, elindeki kitaba dalıp gitmesi hiç adil değildi.

Onca yılın ardından, hâlâ kalbimi titretiyor oluşu, adil değildi.

Bu kadar kolay mıydı peki? Uzun yılların ardından birden bire ortaya çıkması, ondan kurtulmaya çalışırken sarf ettiğim emeklerimi bir saniyede yerle bir etmesi, bu kadar kolay olmalı mıydı?

Peki ya şu an duyuyor muydu kalbimin sesini? Yoksa, okuduğu kitap onu farklı farklı diyarlara sürüklediği için, uzaklarda mıydı?

Aramızda sadece birkaç metre vardı fakat o, yeniden uzakta mıydı benden?

Kaç yıl olmuştu? Ne kadar zamandır uzaktım ondan?

Sadece bugünüm, şu anım vardı yılların özlemini giderebileceğim. Derin bir nefes almalı, yanına gitmeli, ona yakınlaşmalıydım.

Bana uzaktı fakat ona koşmamam için hiçbir engelim yoktu önümde.

Gözlerim dolu doluydu ya da nefesim tekliyordu belki ama yürümeye başlamıştım işte. Yaklaşıyordum ve her bir adımım daha da fazla döndürüyordu başımı.

O, bankına yavaşça yaklaşan adamdan bi' haber iken, ben çoktan yanına varmış, bir kere daha düşünmeden bankın boş kısmına oturmuştum.

Ben, derin bir nefes alıp tam karşımdaki gölü izliyorken dolu gözlerimle; o, kitabı kapatmış ve bana bakmaya başlamıştı. Bir kere daha iç
çekmiştim.

"Seni tanıyor olabilir miyim?"

Kısa bir süre bekledikten sonra, ilk konuşanın o olması bana cesaret vermişti ve ona bakmaya başlamıştım.

Kaç yıl olmuştu? Yüzüne bu kadar yakın olmayalı, sesini işitmeyeli, onu unutmaya başlayalı, kaç yıl olmuştu?

"Tek arkadaşın, esmer çocuk, hatırladın mı?"

Kafasını sallamıştı, kafamı sallamıştım. Gözümden bir damla düşerken arkama yaslanmış ve yeniden göle çevirmiştim gözlerimi.

O, kalbimin seslerini duyuyor, gözlerimden düşen damlalarımı görüyordu. Ben ise onun yavaşça yutkunuşunu işitmiştim.

Elimi tuttuğunda yavaşça, içimde bir şeylerin koptuğunu hissetmiştim. Ona bakmaya kıyamıyordum sanki; gözlerimi gölden alamıyor, elimin üzerindeki minik elini hissetmeye çalışıyordum.

Yavaşça ayağı kalktığında şaşırarak ona bakmıştım, gülümseyerek tuttuğu elimi çekmiş, mırıldanmıştı.

"Ben de seni bekliyordum."

Ayağı kalkmış, bedenimi onun minik ellerine bırakmıştım. Beni nereye sürüklediğini bilmiyor, heyecandan pır pır atan kalbim, mutluluktan dolu dolu olan gözlerimle, titreyen bedenim ve sarsak adımlarımla onu takip ediyordum.

Tenha bir yere getirmişti beni. O kadar çok gelmeme rağmen bu parka, böyle bir yer olduğunu şu an öğreniyor olmam önemli değildi.

Bir süre gözlerimizle konuşmuştuk. Kelimelerimiz ya da seslerimiz yoktu belki, fakat sessizliğimizle anlaşmıştık biz. Yeri gelmiş gülümsemiş, yeri gelmiş göz yaşlarımızı dökmüştük. Onca yılın hesabını sormuştuk birbirimize.

Minik elleri hâlâ ellerim arasındaydı, sıkıca tutuyordu ve gülen gözleri ile gözlerime bakıyordu.

Yavaşça eğilmiş ve öpmüştüm onu gülüşünden.

Benim kendi kendime sormama izin vermeden kelimelerimi çalmıştı zihnimden.

"Kaç yıl oldu? Dört, beş, yoksa altı mı? Tadın hâlâ aynı, sigara gibi acı."

O öptü beni daha sonra. Acımı seviyormuş gibi, derin ama oldukça yumuşakça.

Kaç yıl olmuştu birbirimizden uzaktayken bilmiyordum, bilmiyorduk fakat önümüzde bir sürü, birlikte olacağımız yılımız olacağı açıkça belliydi.

sigara gibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin