Kayaborların kuruluşu, Demirbükenlerin hırsı ve çöküşü, Rünlerin doğuşu, Kayıp adaların bulunuşu... Simyon ve Kiranda Kıtalarının savaşı dahil tüm gezegenin hikayesinden bahsedeceğiz bugün.
Bugün hiçliğin uzandığı uçurumun ardındaki Kata Diyarından bahsedeceğiz.Ne kadar eskiye dayandığı bilinmezdi. Uçurumun ardında uzanan Üç Kata adı verilen ve kasabaların en yaşlı erkeklerinden oluşan Kata Meclisi adı altından toplanmak onlar için kutsaldı. Ve üç kasabanın ortasında Kutsal bir yapıları vardı, üç çizginin birbirine bağlı olduğu ve bir üçgene bağlandığı garip bir yapı. Ay'ın geceyi aydınlatabildiği vakitlerde parlak yüzeyi parıl parıl parlardı. Bu yüzden inanışın da ötesinde onun aydan kopmuş bir parça olduğu düşünülürdü.
Bu üç kasabayı bağlayan ortak yoldaki bu gizemli yapıdan korkmaları, bu yapının gizemi kendi aralarında bir savaşa tutunmalarını engellemeye yetiyordu.
Bu yapı kadar gizemli olduğunu düşündükleri deneylerini uygulayan bazı kişiler üç kasabanın birbiriyle en büyük rekabetlerini oluştursalar da yıllardır yapılan deney gösterileri sonuçsuz kalması kasabalıların gözünde bu yapıyı daha da gizemli hale getiriyordu. Kasabalıların en yaşlıları olan Kataların da, ondan önceki en yaşlı olan Katalardan duyduğu, hatta onların da öncekilerden duyduğu tek bir şey vardı; Üç kasabanın da birbirlerine her zaman ihtiyaç duyacağıydı."Sizinkiler çay sevkiyatını durdurmuş," dedi Tomrukların Katası, Gökdar boşalan fincanlara Kataların çayını doldururken.
Sürmelerin Katası boş fincanının dolmasını ve konuşmak için sıcak çaydan bir yudum almayı bekledi. "Bu sizin kurutucular işten çok deneylerle ilgilenmesi yüzünden olabilir mi," diye karşılık verdi.
Bu sırada Boybucakların Katası, yüzünde bir gülümsemeyle diğer iki yaşlı adamın konuşmasını sükunetle dinliyordu.
"Sizinkiler çay vermezse neyi kurutacaklar?" diye sorarak kendi halkını savundu Tomrukların Katası Kozak Efendi.
"Sizinkiler kuruyan çayları geri vermezse yenilerini pek tabi bizimkiler de sevketmezler," diye açıkladı Sürmelelilerin Katası Bıçkı Efendi.
Boybucakların katası bu esnada Gökdar ile gözgöze gelmişti. Ve mesajı alan Gökdar bir köşede oturduğu minderden kalkarak Tomrukların Katasının evinden dışarı çıktı. Çıkarken duyduğu tek şey, "Şimdi söylediğime geliyorsunuz değil mi efendiler," olmuştu.Gökdar dışarı çıktığında küçük bir tepenin üzerinde yer alan evi sıyıran rüzgarın yüzüne çarpmasına izin verdi. Evin arazisinin aşağılarında kalan ırmak suyunun sesi ırmak kenarında kümeleşmiş kavakların sallanan seslerine karışıyordu. Ve ardında uzanan Tomruk kasabasının belli belirsin görüntülerini dalgalandırıyordu.
Tomrukların diğer kasabalara göre daha yuvarlak ve biçimli yüzleri olurdu. Erkeklerin biraz kısa boylu oluşu maden işçiliğine bağlanırdı, pek tabi kızlarının ortalama boylarda oluşu da buna kanıttı.
Tam da Kozak Efendinin evinin yanından arkasına, dağlara doğru uzanan geniş yoldan bir araba ve etrafında az önce bahsedildiği gibi Tomruk kasabasının üç erkeği eşlik ediyordu. Üç kasabalı tam selam vereceklerdi ki içeriden çıkanın Kozak Efendi olmadığını anladıklarında verdikleri selamı yarıda bırakarak yollarına devam ettiler. Bu Gökdar'ın bilmediği ve garipsediği bir durum değildi, ancak garip olan bir şey vardı; o da üç kasabalının eşlik ettiği arabaydı, ya da arabaya benzer ne olduğu konusunda herhangi bir fikri olmadığı şeydi. Merak ve hayranlıkla üç kasabalıyı ve aracı tepeyi aşıp gözden kaybolana dek izledi.
Aracın görüntüsü hala gözünün önünden gitmiyordu. Garip dişlilerin bağlı olduğu ve etrafını demir pençelerle tuttuğu yuvarlak tahtalara bağlı bir mekanizmaydı. Tahta gövdesinin de neredeyse tamamına yakınını demir ızgaralar sarmıştı. Uç kısmını ise dev bir vidaya benzetebiliyordu. Aracın yanındaki iki adam sadece mekanizmanın yanlara uzanan kollarını çevirerek hem araca ait tekerlerin dönmesini hem de öndeki dev vidanın dönmesini sağlıyor gibiydi. Ancak en lüks at arabalarından bile daha az ses çıkardığı kesindi. Aksi halde yarıdan fazlasının demir yığını olduğu bu şey kasabanın öteki ucundan duyulabilirdi.
Gökdar arabaya bakıp dalarken ardında yaklaşanı duyamamıştı.
"Yine mi Sen!" dedi bir ses ve Gökdar sesin geldiği yöne istemsizce döndü.
Karşısındaki kız elleriyle belini kavramış cevap bekliyordu. Gayet kibar görünen bu kız için fazlaca, hatta görünüşüne yakışmayan kaba bir davranıştı. Normalde bu görüntü için gülebilirdi ama bir önceki karşılaşmalarında kızın bir kova soğuk kaynak suyunu başından aşağı döktüğünü hatırlayınca içi ürperen Gökdar kekelemekle yetindi.
Gökdar kıza karşı o kadar boşluğa dalmıştı ki Kozak Efendinin evinin içinden çağırıldığını duymamıştı.
"Sağır mısın sen, içeriden çağırılıyoruz," dedi kız ve umursamaz bir şekilde evin içine girdi.
Kız evin içine girince kendine gelen Gökdar, evin giriş kısmında ahırın önünde eşeğini besleyen Pamir'e el ederek onun da gelmesini sağladı.
Üç genç de içeri girdiğinde üç efendinin de önlerindeki kağıda yazılarını bitirişini ve son olarak da mühürlerini basışını görebilmişlerdi.
Bunun tek bir manasının olduğunu üç genç de çok iyi biliyordu. Üç kasabayı da ilgilendiren önemli bir karar alınmıştı ve bu üç mühür de bunun kanıtıydı.
Hepsi uzatılan mühürlü kağıtları kendi efendilerinden aldıklarında konuşan Boybucakların Katası Zıpkın Efendi olmuştu.
"Bunları teslim edeceğiniz kişileri biliyorsunuz. Hiç vakit kaybetmeden hemen teslim edip gelin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üç Kata Diyarı
FantasyUçurumun ardında gizlenen Üç Kata Diyarı'nda başlayan soluk soluğa bir serüven