Mi Ju içeri neşeyle selam vererek girerken çocuğu yine dünkü yerinde bulmuştu. "Merhaba Jong İn-ah!"
Jong İn derin bir nefes aldı. Kendi sessizliğine o kadar alışmıştı ki kızın neşesi ona gürültülü geliyordu.
"Bugün yanımda yüzüne bakım yapabilmek için bir şeyler getirdim. Dün şöyle bir bakmıştım da biraz siyah noktan var. E tabi göz altlarında da kırışma. Bugün biraz bakım yaparız. Ne dersin?"
"Kısa kes de dün yarım bıraktığın sözünü tamamla."
Mi Ju derin bir nefes aldı. Sabırlı davranmalıydı, bu yabaniliği geçiciydi. Kendine bunu hatırlattı ve konuşmaya başladı. "Ah, evet doğru. Üzgünüm. Diyordum ki geçen senenin baharında okula yetişmeye çalışırken tasmalı ama kaybolmuş bir köpek buldum yolda. Cadde olduğu için araba çarpmasın diye kucağıma alıp kenara geçtim ve tasmadaki numarayı aradım. Peki sahibi kim çıktı dersin? Sağlık bakanı Lee Young Mi! Bana ne kadar teşekkür ettiğini anlatsam inanamazsın. Daha sonrasında ise bana bundan sonra ne istersem yardım edeceğini söyledi. Sanırım köpeğini ölen kardeşi hediye etmiş ona, çok değerli olduğundan bahsetmişti. İşte böyle, çok şanslıyız!"
Jong İn kaşlarını çattı. Kız sağlık bakanıyla tanışmasını o kadar normal bir şey gibi anlatıyordu ki inanmak istese de yapamıyordu. "Yalan söylüyor olabilir misin küçük kız?" diye söylendi Jong İn.
Hemen sonra Mi Ju kıkırdamıştı. "Patavatsızlığın alasını yapabilirim ama yalan söyleyemem. Zaten yalan söylemek yerine susmayı tercih ederim. Hem neden yalan olsun? Dedim ya, ben imkansızların kraliçesiyim!"
Konuşma süresi boyunca eşyaları hazırlayan Mi Ju yatağı da toplayıp hazır etmişti. "İşte, hadi gel."
Çocuğun elinden kaldırmak için tuttuğunda Jong İn elini sertçe çekti. "Ne yapıyorsun?"
"Yatağa gidiyoruz, yüzüne bakım yapacağım dedim ya. Eşyaları hazırladım, hadi gel."
Jong İn azarlamak için ağzını açtığında Mi Ju yeniden lafa girdi. "Yarın bir gün gözlerini açıp aynaya baktığında nasıl bir mağara adamına dönmüşüm demek istemezsin diye düşünüyorum. Yakışıklısın işte! Bunun değerini bilip kendine bakman gerek. Hadi!"
Genç çocuk bunun üzerine sebepsizce dindiğini hissetti. Evet, kız oldukça patavatsızdı. Yatağa geçelim de ne demekti? Laflarını iyi seçmeliydi.
Mi Ju çocuğun elini tuttuğunda Jong İn'in tereddüt ettiğini gördü. "Güven bana, sorun yok. Sadece yatağa yatman gerek merak etme."
Jong İn ayağa kalkıp kızın ellerini tuttu ve adım adım ilerlemeye başladı. "Waaa! Amma da uzunmuşsun! Doğarken bir saniyeyle dağ olmaktan kurtulmuşsun Jong İn-ah!" hemen sonrasında kız kendi söylediklerine kahkaha atmaya başlamıştı.
Jong İn de buna istemsizce kıkırdamıştı. "Benim boyum o kadar da uzun değil."
"Hey! Göğsüne bile anca geliyorum! Uzunsun!" sonra yeniden kıkırdamasına dönmüştü kız. Jong İn gülümserken kızın da yardımıyla yatağa önce oturdu ve sonra uzandı.
Kızın, boynuna bir şey serdiğini hissetmişti. "Ne yapacaksın?" diye sordu Jong İn. Onunla bu şekilde ilgilenilmeyeli ciddi anlamda uzun süre olmuştu. "Önce siyah noktalarını çıkaracağım. Daha sonra maske yapıp bekleriz. Yakışıklı yüzünü daha da yakışıklı yapacağım!"
Jong İn yeniden hafifçe gülümsemişti. Gerçekten aklından geçeni söyleyen bu kızın yalan söyleme ihtimali yok gibiydi.
"Ah bu arada, dün nakil listesinde kaçıncı sırada olduğuna baktım. Sen kaçıncı sırada olduğunu biliyor musun?"
Jong İn geçtiğimiz aylarda son gelen stajyere baktırdığı sırayı düşündü. "Sanırım 7. sıradaydım."
Mi Ju eğildiği yüzdeki siyah noktaya odaklanmaya çalışırken şaşkınlıkla çıkıştı. "Jong İn-ah, sen iyileşmek istediğine emin misin?"
"Saçma sorular sorma." diye mırıldandı Jong İn. Vücuduyla oynanmasından çok hoşlanırdı. Annesini sırf saçını sevsin diye çağırdığı bile olurdu. Şu an yüzü kızın hissettiği kadarıyla küçük olan ellerinde olduğundan, kız ağzına bile sıçsa sesini çıkarmazdı sanırım.
"Kornea nakli listesinin ikinci sıradındasın bay çok bilmiş Kim Jong İn. Torpilimiz olmasa bile çok da uzun bir süreye kalmadan çıkacağız buradan!"
Jong İn şaşkınlıkla "2. sıra mı?" diye sormuştu. 5 sıra birden bu kadar kısa sürede nasıl atlamıştı bilmiyordu. Oysa yaklaşık bir buçuk senedir buradaydı ve listeye 13. sıradan girmişti.
"Evet, iki. Son zamanlarda organ bağışlayan çok insan oluyor bilmiyor musun? Hayattan umudunu kesmiş emekli asker gibisin. Şu an ikinci sırada olmamız ne demek biliyorsun değil mi?" diye söylendi kız siyah noktaları sıkmaya devam ederken. "Bağış yapan ikinci kişide ameliyata gireceğiz demek!"
Kızın bu olaydan 'sen' olarak değil de 'biz' olarak konuşması çocuğun tamı tamına bir buçuk yıldır hissettiği yalnızlığını sızlatmıştı. Gerçekten onunla birlikte sabırsızlanan biri olduğunu hissetmişti ilk defa. Ve tabi yükseldiği sıra da heyecanlandırmıştı.
Ne yapsa bilmediği için tepkisiz kalmıştı bir süre. "Sanırım buradan kurtulmama az kaldı." diye mırıldandı kısa sessizliğinin sonunda.
"Bakana ulaşabilirsem en kısa sürede ameliyata alınırız, bundan şüphen olmasın."
"Telefon numarası yok mu sende? Anlatırken var demiştin?"
"Telefonum kırıldı, değiştirmek zorunda kaldım. O yüzden mailden ulaşmaya çalışıyorum ama kim bilir binlerce mail atılıyordur. Dün çıkar çıkmaz mail attım ama cevap gelecek gibi göründüğü söylenemez. O yüzden yarın bakanlığa gideceğim."
"Yarın gelmeyecek misin yani?" istemsizce sorduğu sorunun ardından kendi ağzına vurmak isteyen tarafını susturdu ve bekledi. Neyse ki Mi Ju genelde yaptığı gibi takılmamıştı buna. "Hayır, buraya gelmeden önce gideceğim oraya."
Bir süre daha siyah noktayla uğraşan Mi Ju, genç adamın yüzünü ıslak mendille temizleyip maskeyi sürmeye başlamıştı. "Ne dersin yarın boya getireyim mi? Saçlarını boyayalım."
Jong İn kaşlarını kaldırdı. "Sen saç boyayabiliyor musun?"
Mi Ju omuz silkti. "Hayır ama denerim."
"O zaman olmaz." diye cevap verdi Jong İn bunun üzerine.
"Ya neden?!"
"Beceriksiz ellerini saçlarımdan uzak tut Kang Mi Ju."
"Şu an yüzün benim ellerimde farkındasın değil mi Kim Jong İn?" kızın tehditkar çıkarmaya çalışıp da asla başaramadığı sesini duyunca hafifçe gülmüştü Jong İn.
"Ya, gülme. Maskeyi kırıştırıyorsun. Gergin durması gerek." bunu demiş olsa da hemen peşine kendisi kıkırdamıştı.
Jong İn şimdiye kadar olanın aksine yüzünü sabit tutmak için gerçekten uğraşmıştı. Çünkü bu deli kızın yanında gülmemek elde değildi.