Israrcı bakan gözlerine karşı, tek yapabildiğim ellerimi göğsünün üzerinden çektikten sonra, belimi tutan elinden kurtulmak oldu. Şu an Luke Hemmings'e karşı çıkıyor olabilirdim, fakat bu önemli değildi. Kesinlikle benimle dalga geçiyordu, buraya da sadece benimle dalga geçmek için gelmişti.
Ona iğrenir gibi baktım, gerçekten de iğreniyordum. Onun yanında olan o kadar kızdan, benimle çıkacağına inamıyordum. Bunların hepsi bir oyundan ibaretti. Önce benimle çıkacak ve kendine bağlayacak, sonradan ayrılacak ve depresyona girmemi sağlayacaktı. Hatta o dördünün arasında dalga konusu bile olabilirdim, utanç vericiydi.
Gözleri bile ısrarcı bakarken o kadar sahteydi ki, oyun olduğundan neredeyse emin olmuştum. Ona ben bu kadar hayranken, onu bu kadar severken ve ondan aynı şekilde nefret ederken bunları bana söylemesi acımasızlıktı, eğer biraz olsun düşünmeseydim kesinlikle bu tuzağa düşüyor ve dalga konusu olmayı kabul ediyordum.
"Hayır," dediğimde, dudaklarındaki o, ondan uzaklaştığımda biraz sönmüş gülüşü tamamen kaybolmuştu. Bozulduğu belliydi, ve neden bozulduğuysa apaçık ortadaydı. Yeni bir dalga malzemesi, onu reddetmişti.
Doğru kararı vermiş olmama rağmen, bir tarafım ona doğru koşmayı o kadsar çok istiyordu ki. Ona sarılmak ve doyasıya kokusunu içime çekmek istiyordum. Ama bunu yapamayacağımı da biliyordum, zaten onların karşısında ağlayarak kendimi yeterince küçük düşürmüştüm. Bunu da yaparak kendimi yok sayamazdım.
"N-nasıl, yani ne-neden?" diyerek kekeledi. Bana bir adım yaklaştıysa da, ondan tekrar uzaklaştım. Ona kendimi kaptırmamak konusunda fikrim değişmemişti, kendimi bu kadar çabuk kaptıramazdım ona.
"Gökyüzü bulutun hakkında hiçbir şey bilmiyor." diyerek kendi kendime felsefe yaptım. Anlarsa eğer, ne demeye çalıştığımı bilirdi. O beni tanımıyordu, bende onu tanımıyordum. Pekala, onu tanımamam ona hayran olduğum gerçeği hakkında hiçbir şeyi değiştirmiyordu ama ikisi farklı şeylerdi.
"Bu bir şeyi değiştirmez," anlamış bir şekilde bana baktı. Çatılan kaşlarından sinirlenmeye başladığını görebiliyordum. Onu reddettiğim için bana kızabiliyordu, ama ben o benimle neredeyse dalga geçeceği için ona kızamıyordum.
"Değiştirir."
"Calum olsaydı değiştirmezdi ama, değil mi Tessa?" ve sonra gitti. Arkasında bir cümle, fakat binlerce soru bırakarak.
/*/*/*/
Saatlerdir boş duvara bakıp, Luke'un dediğini düşünüyordum. Luke'un yerinde Calum olsaydı, tepkim ne olurdu diye düşünüyordum. Ama bulamıyordum, lanet olası tek bir şey bile bulamıyordum, cevaplar sanki uçup gitmiş gibiydi. Sadece düşünebiliyordum, düşündükçe bir sürü soru ortaya çıkıyor, cevap alamamam daha çok artıyordu.
Çalan kapı zili beni kendime getirdi. Akşam olduğunu bile farketmemiştim düşünürken. Oturduğum koltuktan kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda, hafif çekik gözleri yarı kapalı, saçları dağılmış ve kabarmış Calum karşıma çıktı.
"Tessa," dedikten sonra beni nazikçe iterek, içeri girdi. Normalde içeri girmesine itiraz etmem gerekirken, sustum. Neden sustuğuma da anlam veremiyorken, işte tam o anda beni olduğum yerde durduran şey kafamda yankılanan Luke'un sözleri oldu.
"Calum olsaydı değiştirmezdi ama, değil mi Tessa?"
Kafamı iki yana sallayarak, Luke'un sözlerini kafamdan atmaya çalıştım, fakat hep aklımda olacağını adım gibi biliyordum. Arkamı dönüp, koltuklara yöneldiğimde, Calum'un burada olmadığını gördüm. Yatak odama girmemesini dua ederken, mutfaktan gelen tıkırtı sesiyle, Tanrı'ya teşekkürlerimi yollayarak oraya yönlenmek oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clouds △ 5 Seconds Of Summer △ Completed
Фанфик"giderken arkasında bıraktığı sadece bir avuç toz bulutuydu."