Hamilelik benim için en büyük sınav gibiydi. Duygusallıktan nefret eden, mantığıyla düşünme taraftarı olan ben, üç hamileliğimde de ağır şeyler yaşamış ve gereğinden fazla hassaslaşmıştım. Tam da bu dönemde ait olduğum tek kişi tarafından hayal kırıklığına uğramıştım. Gözümün içine baka baka yalan söylemiş, beni haklıyken haksız duruma düşürmüştü. Bu da yetmezmiş gibi bana tercih ettiği o kadını yuvama kadar sokmuştu.
Şimdi ise aradan uzun bir zaman geçmişti. Ona artık eskisi gibi güvenebileceğimi sanmıyordum ama onsuz da yapamayacağım ortadaydı. Ne hayatımı tehlikeye attığı için ne de beş bebeğin sorumluluğu ağır geldiği için. Ben her baktığım yerde onu görüyordum. Alışmıştım, sevmiştim, onunlayken yaşadığımı hissetmiştim. İkinci bir şans vermek istemiyordum ama kendini kanıtlasın istiyordum. İddia ettiği gibi gördüklerimin aslında bir oyun olduğunu kanıtlasın, neden yalan söylediğini bir bir açıklasın...
Bir de öfkem dört ay önceki kadar diri olmadığı için yalvarması daha çok aklımı karıştırıyordu. Sürekli affetmeyi düşünüyor, sonra kendime kızıyordum. İçimde yaşadığım çatışma ise sadece beni yıpratıyordu. Bu yüzden her şeyi akışına bırakmaya karar vermiştim. Artık aramızdaki buzları eritip eritmemek onun elindeydi. Ama ben bu defa aptal olmayacak, sadece dilinden dökülenlere inanmayacaktım.
Gözlerim yavaşça aralanırken uzun zamandan sonra ilk kez kendimi bu kadar zinde hissediyordum, uyuduğum yer bir arabanın arka koltuğu olmasına rağmen hem de.
Etrafımı tamamen sarmış rahatlatıcı feromonlarla, hemen göbeğimin üzerinde duran ve sıkı sıkı tutunduğum sıcacık elle kimin dizlerinde uyuduğumu anlamak çok da zor değildi. Yan şekilde uzandığım yerden biraz doğruldum ve omzumun üzerinden başını koltuğa yaslamış, tıpkı benim de az önce yaptığım gibi uyuyan bedene baktım. Kapalı gözleri ve huzurlu yüz ifadesiyle onun da bulunduğu mekanı umursamaksızın rahat hissettiği belliydi.
Belime dolanmış kolu yüzünden zar zor oturur pozisyona geçtim ve gözlerimi ovarak burada ne işim olduğunu anımsamaya çalıştım. Çok sürmeden, Taehyung'un sakin bir yerde konuşmak amacıyla arabaya geçmeyi teklif ettiği ama benim sıcak ve güvenli kollarına karşı koyamayıp uyuyakaldığım geldi aklıma. Sabah uykusuz olduğum için buna çok da şaşıramamıştım. Aksine, sonunda rahat bir uyku çektiğim için mutluydum.
Havaya bakarak saatin akşam saatlerine çok yaklaştığıyla ilgili bir tahmin yürütmüş, hemen ardından umursamamayı seçip yanımdaki bedene biraz daha yaklaşarak iyice sokulmuştum. Başımı, onu uyandırmamaya özen gösterip omzuna koydum ve kollarını tekrar bana dolamasını sağladım. Yüzümü de boyun girintisine sakladığımda anlatılamaz derecede büyük bir huzur hissetmiş, bu kadar iyi hissettirdiği için kendimden utanmıştım. Ona bu kadar muhtaç olmak beni utandırıyordu, kendi kararlarıma bile saygım yoktu.
Karnımdaki küçük küçük hareketlenmelerle düşüncelerimden anlık olarak uzaklaştım ve gülümsedim. Orada olduklarına, yaşadıklarına en çok böyle anlarda emin oluyordum ve ilk defa oyunculuk dışında bir işi başarabiliyor olmak bana boşuna nefes almadığımı hissettiriyordu. İyi bir eş olamamıştım belki ama, çok iyi bir baba olmak için elimden geleni yapacaktım. Hiç değilse sağlıklı bir şekilde hayata gelmelerini sağlayacaktım.
Taehyung'un, göbeğimin üzerinde duran ellerinden biri bulunduğu yeri okşamaya başladığında tüm bedenim titremişti. Biraz kıpırdandı ve muhtemelen benim hâlâ uyuduğumu düşündüğü için elinden geldiğince sessiz olmaya çalışarak "Miniklerim..." diye fısıldadı. "Babanız uyuyor, çok yorulmuş, uyandırmayın onu."
Boğazımdan yükselen tanıdık batma hissiyle ağlamamak için büyük çaba sarf etmiştim. Yine hormonlarım kendini belli etmeye başlamıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marriage Promise≒TaeKook [Completed]
FanfictionSeni seviyorum, sana söz veriyorum... ➳ Mpreg, Boy×Boy ➳ TaeKook (Uke Jungkook) ➳ Omegaverse ➳ @firstaroha'ya ithafen yazılmaktadır ➳ Kapak tasarım: @beyzablnt ➳ Tarih: 12.02.2019 - 07.08.2021✔