Diğer iki günü de yine bakım yapıp muhabbet ederek geçirmişlerdi. Araya hafta sonu girdiğinde Mi Ju, izin kağıdı olmadığından yanına gidemese de odanın telefonunu almıştı danışmadan. Bu sayede hem cumartesi hem pazar günü günde 5-6 defa aramış her aradığında yeni yeni donörler bulmaya başladığından bahsederek Jong İn'i neşelendirmişti. Sık sık arayarak da yalnız hissetmemesini sağlamaya çalışmıştı. Jong İn oda telefonu ilk çaldığında şaşırıp tereddütle açsa da, yeniden çalacağını bildiğinden tüm gün telefonun yanında beklemiş ve her çaldığında gülümseyerek hiç beklemeden açmıştı.
Jong İn, Mi Ju'nun varlığının ona ilaç gibi geldiğine karar vermişti. Ve tabi bir şeyler hissettiğine de. Yolda olduğunu, birazdan geleceğini söylemiş olan Mi Ju'yu beklerken içinden 'Gözlerim açıkken bile böylesine bağlanmış ve ait hissetmedim' diye geçirdi. Ya Mi Ju bir büyücüydü, ya da insanların bahsettiği şu ruh eşi kesinlikle Mi Ju'ydu. Hem de hiç ideal tipine uymamasına rağmen.
Şöyle bir gözden geçirince normalde Jong İn, adımlarından emin, kariyer odaklı ve ciddi kadınlardan hoşlanırdı. Toplantıya yetişmeye çalışan topuklu sesini ip atlarken patırdayan spor ayakkabıya kesinlikle tercih ederdi. Düşündüğü gibi 'Ederdi' ama artık etmediği kesindi. Çünkü Mi Ju toplantıya yetişmekten çok ip atlamayı tercih edecek kızlardan gibiydi. Sonra bir daha düşününce oradaki 'Gibi' kelimesinin cümleye fazla geldiğini düşündü.
"Ben geldim!!" kapı açılır açılmaz duyduğu neşeli sesle birlikte gülümsedi Jong İn. "Hoş geldin."
Kızın ayakları gürültüyle patırdadı ve az sonra koltuktaki bedenine minik kolların sarıldığını hissetti Jong İn. Şaşırmış ve gerilmişti ama karşılık vermesi uzun sürmemişti. "Hey, neler ol-"
"Artık birinci sıradasın Jong İn-ah!" kız nefes nefeseydi ve yeniden konuşmaya başlamadan önce biraz soluklandı. O sırada Jong İn, gerçekliği sorguluyordu.
"Ah tanrım! Sabredip sürpriz yapacaktım ama dayanamadım! Artık birinci sıradayız Jong İn! Bir sonraki donörde ameliyata gireceğiz demek bu! İnanabiliyor musun?!"
Jong İn sevinçle kahkaha atmaya başlarken kollarından kızı çekip sıkıca tekrar sarıldı. Mi Ju kıkırdayarak karşılık verdi.
"Bu nasıl oldu? Sıra çok hızlı ilerledi?" mutluydu ama şaşkındı Jong İn. Mi Ju'nun şansının ona bulaşmış olduğunu düşünüyordu. Çünkü gerçekten çok hızlı bir şekilde ilk sıraya adım atmıştı.
"Hani sana bahsettiğim şu anket var ya, sanırım o işe yaradı. Aslında şu an iki donör var sana kornea verebilecek ama değerlerin tutmuyor. Bu yüzden yeni bir donör bekliyoruz. Hepsini yakından takip ediyorum hiç merak etme!"
"Sen... Sen nasıl bir şeysin?"
Mi Ju kıkırdadı. "Senin meleğinim! Doğrusu bana dans edebilmeyi öğretmen için her şeyi yapacağım öğretmen Kim!"
&&&&&&
"Hey, temiz hava almak nasıl geldi?" diye neşeyle cıvıldadı Mi Ju. Mi Ju'nun neşesinin aksine Jong İn gergindi. Burası odası değildi ve herhangi bir engelde düşme olasılığı vardı. Bu küçük kız da ona yardım edeceğim derken bir yerlerini incitebilirdi. Jong İn de işte buna kafa yoruyordu.
"Hadi, gel otur." kızın hafifçe çekiştirmesine rağmen refleks olarak el yordamıyla oturacağı yeri şöyle bir yoklamıştı. Hemen sonra banka yerleşen genç derin bir nefes aldı. Şükür ki sağ salim ulaşmışlardı buraya.
Yeniden derin bir nefes alan Jong İn konuşmaktan çekinmeyerek başladı sözlerine. "Ne var biliyor musun Mi Ju? Artık görmek istememin en önemli nedeni sensin."
Mi Ju aniden gelen itirafla birlikte ne diyeceğini şaşırmış şekilde yerinde kıpırdandı. Aynı zamanda da çok heyecanlanmıştı. "N-neden?"
"Sen... Sen umutsuzlukla bükülen beni yeniden dik durmaya ikna ettin çünkü. Gururuna hakim olamayıp saçma sapan karaktere bürünen beni yenide eski halime getirmeyi başardın. Senin sayende gülüp senin sayende umut besliyorum şu anda."
Yutkundu Jong İn devam etmeden önce. Birden bire her şeyi söyleyip ürkütmek istemiyordu ama geçirdiği kaza sağolsun hayatın çok kısa olduğunu acı bir yolla öğrenmişti. Yarın bir gün neyi kaybedecekleri belli değildi. Hal böyleyken açılmak istiyordu.
"Beni karanlığın içinden böylece çekip çıkaran güzel kalpli kadının yüzünü merak ediyorum. Gülüşünü, gözlerini, bana nasıl baktığını, şaşkınlığını, her şeyini. Beni, gözlerim görürken bile kimseye böyle bağlanamamış olan beni kendine bağlayan kadını görmek istiyorum."
Ve beklenildiği gibi Mi Ju'dan yine bir sessizlik almıştı.
&&&&&&&
"Derdinin tam olarak ne olduğunu anlamadım." dedi kızın en yakın arkadaşı. Böyle bir konuyu danışacağını hiç düşünmezdi ama yine de en yakın arkadaşının bir erkek olmasına yeniden teşekkür etmişti. Pek çok konuda karşı cinsin fikirlerini duymak iyi geliyordu!
"Anlattım işte. Bana aynen bunları dedi ve ben bakanla dün gece iletişime geçebildim. Ülke genelinde analiz yaptı ve yarın ameliyata girebileceğimizi söyledi. Yani yarın ameliyat olacak ve akşama kalmadan bandajları açarlar, böyle ameliyatlar artık çocuk oyuncağı."
"Yani Mi Ju?" dedi bıkkınlıkla çocuk. Nota kağıtlarıyla dolu bir dersten yeni çıkmıştı. Şu an karşısındaki Mi Ju, ona yüksek perdede söylenen bir şarkı gibi geliyordu ancak Kang baritondu.
"Ne yanisi Kang aptal mısın? Daha nasıl anlatabilirim durumu sana? Ne yapacağım diyorum!"
Kang bıkkın bir nefes aldı yeniden. Mi Ju'yu şu okuldaki herkesten çok sevdiği su götürmez bir gerçekti ama bazen bu hallerine gerçekten katlanamıyordu.
"Sen, çocuğun gireceği ameliyat için "Gireceğiz" diyerek fiili çoğul yapıyorken ve çocuk da açıkça senden hoşlandığını dile getirmişken benden ne tavsiyesi aldığını anlamıyorum gerizekalı."
"Yani?"
"Yanisi git yapış dudağına kızım benim yanımda ne işin var!"
Mi Ju kantindeki birkaç kişinin kafasının onlara döndüğünü görünce çocuğun koluna vurdu. "Bağırmasana, baktılar!"
"Sen onları boşver de aptallığına yan kızım. Hep popülerite köpeği erkeklerden tiksindiğini söylerdin. Karşına seni karakterin için sevmiş biri çıkmışken neyin hesabını yapıyorsun sen?"
"Anlamıyorsun Kang, hayal kırıklığına uğrayacak. Ben güzel bir kız değilim ve o şu an benden hoşlandığı için kim bilir nasıl bir kızın hayalini kuruyordur."
"İyi işte, seni beğenmediği için senden uzaklaşırsa bu seni memnun etmeli, böyle erkekleri sevmeyen sensin."
"Aptal Kang ben de ondan hoşlanıyorum! Tanrım ağlayacağım!"
Masanın üzerine koyduğu kollarına suratını gömen Mi Ju'yu saçlarından tutarak kaldıran kişi Kang olmuştu.
"Sen çirkin bir kız değilsin salak. Peki neden güzel olarak nitelendirmiyorsun kendini biliyor musun? Siktimin güzel kıyafetlerini giymediğin için. Yüzün o kadar güzel ki bir rahibe gibi diğer her şeyini örtüp sadece yüzünü gösteriyorsun. Madem çocuğu kaçırmak istemiyorsun, özür dilerim Mi Ju ama feminist ayaklarından çıkıp güzelliğini gösterecek kıyafetler giymen gerekecek. Bak bakalım o zaman çocuk hayal kırıklığına uğrayacak mı?"
"Saçımı acıttın." Göz deviren Kang elindeki saçı hızlıca bırakıp ayağa kalktı. "Sen yine toksikleşmeye başladın. Senin tavsiyeye değil kendini dinlemeye ihtiyacın var. Ne desem dinlemeyeceksin zaten. O yüzden kendine kulak ver ve lütfen bir kerelik de olsa senin için uğraşan erkek için sen de çabala. Bir ilişki sadece bir taraf isteyince ya da uğraşınca başlamaz. Şimdi gidiyorum yoksa sinirden kafanı kıracağım."
Mi Ju dudaklarını büzerek Kang'ın hızlıca kantini terk edişini izledi. Hemen ardından mırıldanmıştı. "Neye kızdı şimdi bu?"