0.9 ☁

713 60 23
                                    

Dudaklarımı aralayıp, karşılık vermeye başladığımda, bunun büyük çaplı bir yanlış olduğunu düşünmekteydim. Öyleydi, sarhoş bir Calum Hood ile öpüşmek büyük bir aptallıktı. Sizi bir arabanın arka koltuğunda olsa bile becerebilirdi. Ama şimdi her şeyi göze almış, onunla öpüşüyordum.

Elini yanağıma koyup, hafifçe okşadı. Dokunuşları bile sarsaktı. Sanki yanağımdan iki tane yan yana varmış gibi, boşluğa dokunmaya çalışıyordu. Ve o an kendime acıdım. Ayık olduğunda değil beni öpmek, belki de yanımda bile bulunmak istemeyen birini, sarhoşluğundan yararlanıp öpüyordum. Lanet olsun ki, çok fazla eziktim ve bunu şimdi daha çok hissediyordum. En kötüsü de, beni kafası yerindeyken böyle öpmeyeceğiydi. Dudaklarıyla yaptığı her hareket profesyoneldi ve kafanıza 15 shot dikseniz bile olamayacağınız kadar sarhoş ediyordu. Yumuşakça alt dudağımı emiyordu, fakat bu aynı zamanda sertti. İlk defa öpüşmüyordum, ama bu hayatımdaki en iyi öpücüktü.

Çevik bir hareketle, kendisini üste aldı. Kontrol ondaydı ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Dudaklarını benden ayırdığında, tekrar birleşmek için yalvaracak kadar dipteydim. Gözleri, sonunda gözlerimi buldu ve ben tekrar kendime acıdım. O cidden sarhoştu.

"Beni deli ediyorsun, Smith," dedikten sonra yüzümde her bir noktaya baktı. Gözleri siyahtı, fakat o siyahlık, kalbindeki o karanlığı saklamıyordu. O karanlıktı, kalp kırar ve giderdi fakat ben onun bu sözüyle o kadar çok heyecanlanmıştım ki, kalbimin göğüs kafesimi deleceğini sanmıştım. Yaptığı -hatta yaptıkları- her hareket beni delicesine umutlandırırken, bunun olmayacağını söylemek, salaklık olurdu. Her bir dokunuşunda resmen kıvrandığım adamdan, nefret ettiğimi söylemek, dünyada söyleyebileceğim en büyük yalan olurdu.

Elleri tişörtümün içine girdiğinde gerçek hayata dönmüştüm. Bunu devam ettirmememiz gerekiyordu, ve bunu söylüyordum çünkü o sarhoştu. Salak gibi bakire Mary havalarına bürünmeyecek, gidecek olan bakireliğim için üzülmeyecektim. Dudakları boynuma indiğinde, şiş dudaklarımı bir şeyler söylemek için zorladım, fakat çıkan tek ses inleme sesi olmuştu.

"C-Calum," diyerek kendimi nasıl da zorladığımı öğrenmiş oldum. Beni umursamayarak elleriyle bütün direnişimi yok sayarak tişörtümü çıkarttı. Onu durdurmaya çalışıyordum, fakat tek yaptığı bunları göz ardı etmek oluyordu. Gözlerimden süzülen bir damla yaşla birlikte giden şey, onun tişörtü olmuştu. Soğuk ellerimi, tam zıtlık oluşturan göğsüne koyarak onu ittirmeye çalıştım, fakat o ittirmemi yok sayarak inledi. İnlemesi, bütün o söylenen ilahilerden, şarkılardan, notalardan daha melodikti. Onun her çıkardığı ses mükemmelken, ona nasıl karşı koyabilirdim?

"Sen sarhoşsun," dedim bu sefer onu daha hızlı iterek. Boynumla olan işine ara vermiş, gözlerini gözlerime dikmişti. Sanki ayık gibiydi, ama sarhoş olduğu her halinden belliydi. Ayılsaydı, yanımda 2 saniyeden fazla bu durumda durmazdı.

"Umurumda mı? Seni burada becermemem için hiçbir kötü sebep yok." gözyaşlarım daha fazla arttığında, artık onu engellememin bir işe yaramayacağını anlamıştım. Bu yatakta bu gece Tessa ölecekti.

/*/ m o r n i n g/*/ 08.23/*/

/*/ c a l u m h o o d /*/

Gözlerimi avuşturarak uyandım. Etrafımda bir göz gezdirdim ve çıplak göğsüme çarpan soğuk havayı görmezden geldim. Yavaşça doğruldum ve şimdilik bir şeyler düşünmeyi erteledim. Üstüme dünkü baksırımı ve pantolonumu geçirdim ve Luke'un tabiriyle penguen adımlarıyla yarım yamalak bildiğim evde, oturma odasının kapısına ilerledim. Kapıya geldiğimde, içeriden gelen boğuk hıçkırık sesleri, geri adımlar atmak istememi sağlasa da, içeri girdim. Başını yastığa kapatmış Tessa'yı yastıktan ayırdım ve göğsüme çektim. Soğuk elleri dün geceki gibi göğsümün yan taraflarına dokunduğunda tekrar inlememek için dilimi ısırdım. Gözyaşları, göğüs kafesimi sanki deliyor, kalbimde bir yerlere dokunuyordu ve karanlık kalbimi temizlemeye çalışıyordu. Sanırım başarıyordu da. Hıçkırıkları durduğunda, kollarımı belinden çekip, yüzüne baktım. Gözlerinin yeşili koyulaşmış, dudakları kırmızılaşmış ve şişmişti. Benim yüzümden kızarmış ve şişmiş olmasını diledim ve kendi kendime bu dileğimi gerçekleştirdim. Yavaşça kırmızı dudaklarına yaklaştım ve üst dudağını dudaklarımın arasına aldım. İki elimle yanaklarından tuttum ve sanki imkanı varmış gibi onu biraz daha yakınıma çektim. Minik dudaklarıyla, üzüntülü bir şekilde alt dudağımı kavradığında dünle birlikte bilmem kaçıncı kez inledim. Yaptıkları o kadar tahrik ediciydi ki, kendimi ona bırakmadan edemiyordum. Dudaklarını en sonunda ayırdığında, dudaklarımı boşlukta hissettim.
Büyük bir sessizlik etrafa yayıldı. Ellerimi çoktan yanağından çekmiş, kendimi ondan uzağa itmiştim. Ne yapıyordum? Ona neden bu kadar karşı koyamıyor ve onun kontrolu altına giriyordum? Aşk? Değildi. Kalbimin bir şeyler için hızlı attığına şaşırırken, bir kişi için taklalar atacağına inanamazdım. Kendim inanmadığım gibi, onu da inandıramaz, hem ona umut veremez, hem de kendimi dipsiz bir kuyuya sürüleyemezdim.

Clouds △ 5 Seconds Of Summer △ CompletedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin