Kaloyferli Daire

46 1 0
                                    

Çok olmuştu kış geleli, hava soğuktu. Nazmiye Öğretmen yazıyordu kara tahtaya. Tebeşir tozları uçuşup dağılıyordu havada, pencereden sızan cılız güneş ışığında görebiliyorduk. Sınıfın ortasında ancak kendini ısıtabilen bir soba vardı. Boruları tepemizin üzerinde dönüyordu, öğretmenimiz izin vermişti, çıkarmamıştık gocuklarımızı.

İnkılap tarihiydi dersimiz, en sevdiği kısım olan Sakarya Savaşı'nı anlatıyordu. Sanki kendi de oradaymış gibi, sanki askerlere erzak taşıyan köylü bir kadınmış gibi yaşayarak...

Seyfi dokundu koluma, öğretmenin anlattıklarını yazmaya odaklanmıştım. Döndüm, başladı anlatmaya :

- İlhami biliyor musun, biz kaloyferli daireye taşınacağız.

Birkaç kez görmüştüm Türk filmlerinde. Zengin adamların evlerinde oluyordu. Yine de pek bilmiyordum ne olduğunu. Sordum :

- Kaloyfer ne ki ?

- Bilmiyor musun ? Hani kışın soba yandığında hepimiz salonda uyuruz ya üşümemek için ? Ya da odalarımızda uyuyorsak kat kat yorgan örteriz ya üstümüze ?

- Evet ?

- İşte kaloyferli dairede öyle olmuyor. Herkesin kendi sobası var odasında. Ama borusuz olanından...

Zafertepe'nin asfaltsız, çamurlu yollarında yürüyordum, sırtımda okul çantası... "Gerçekten her odada bir soba mı oluyormuş ? Peki her birine ayrı ayrı mı kömür koyuyorlarmış ?"

Kuşlar bile terk etmişti bu fakir mahalleyi. Bacalardan çıkan kirli dumanın yarattığı is burnumuzun direğini kırıyordu. Derme çatma, bazı camları çatlamış gecekondu evimiz daha bir sevimsiz görünmüştü gözüme.

Seyfi de fakirdi bizim gibi geçen yıl. Bazı kalemlerimi, silgilerimi ödünç alırdı geri vermemek üzere. Nasıl kaloyferli bir daireye taşınabilirdi ki, aklım almıyordu. Babası bir muhasebeciydi küçük bir şirkette. Şirket mi büyümüştü, babası mı terfi etmişti, bilmiyordum.

- Baba, biz neden taşınmıyoruz kaloyferli daireye ?

Biliyordum babamın kaloyferin ne olduğundan haberdarlığını. Bir devlet dairesinde çaycıydı, binayı kaloyfer ısıtıyordu.

- Nereden çıktı şimdi bu ? Ne yapacan ki kaloyferli daireyi ?

- Seyfiler taşınıyormuş. Biz neden burada oturuyoruz hala ?

Kira da veriyorduk bu bakımsız gecekondu için. Üstüne biraz daha koyup taşınabilirdik bana kalsa. Tabii babam vermese maaşının yarısını her ay kumarda kaybettiği kahvehanedeki arkadaşlarına.

- Yat zıbar lan ! Daha sabah odun taşıyacaksın depodan...

O akşam salonda da yatırmamıştı beni. Üstüme iki kat çektiğim yorgan soğuktan korumuştu.

Ballandıra ballandıra anlatıyordu Seyfi, "Öyle rahat uyudum ki dün akşam, hiç üşümedim."

İlk kez bu kadar gıcık kapmıştım ona. Teneffüste de anlatıyordu herkese. Artık yanımda oturmasın istiyordum. Okul çıkışı gizlice söylemiştim Nazmiye Öğretmen'e :

- Ama sen çok seviyordun Seyfi'yi, neden şimdi başka sıraya geçmek istiyorsun ki ?

- Öğretmenim o artık zengin. Bilirim, şımarık olur zengin çocukları. Ahmet'in yanına oturtun beni, lütfen !

Kabul etmemişti bu isteğimi. İnanmıyordu ne Seyfi'nin şımardığına, ne de benim artık onu sevmediğime...

Bir sabah Seyfi geç gelmişti sınıfa. İkinci teneffüsten sonra tahta önünde, öğretmenimizin yanında duruyordu :

- Çocuklar, arkadaşınız Seyfi aramızdan ayrılıyor bugün. Hadi vedalaşın.

Bütün sınıf ağlıyorduk, ben de dahil. Bana sarıldığında sordum :

- Zenginlerin okuduğu bir okula mı gideceksin şimdi ?

Yüzümde baktı, utanır gibi söyledi :

- Hayır. Mardin'e dönüyoruz biz. Dedemlerin yanına...

Sonradan öğrendim. Zimmetine para geçirdiği ortaya çıkmış babasının... Hapse atmışlar. O yüzden dönüyorlarmış Mardin'e, annesinin akrabalarının yanına.

Kapı zili ikinci kez çaldı. Oğlum Oğuz'a seslendim, "Kapıya bak" diye. Cevap verdi :

- Baba, ben tuvaletteyim...

Açtım kapıyı, Satılmış Efendi karşımda :

- Yönetici gönderdi İlhami Bey. İki aydır ödememişsiniz aidatı. Kızdı, dedi ki "Nasıl yanacak bu kalöriferler kimse ödemezse aidatları ?"

Kaloyferli DaireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin