Mektuplar

291 139 4
                                    

Elimdeki kağıdı defalarca okumuştum.

'' Ne acıdır insanın bildiğini anlatamaması. 'Ben' deyip susması, 'Sen' deyip ağlamaklı kalması...
Bunu sorarak belki haddimi aşıcam ama baloya gelicek misin? ''

Bunları yazan kişi demekki az biraz önce buradaymış. Sonuçta balo bize bile buğün söylenilmişti. Kafamı toplayıp cevap yazmaya karar verdim.

"Tаhir olmаk dа аyıp değil zühre olmаk dа, hаttâ sevdа yüzünden ölmek de аyıp değil.
Madem haddini aştığını biliyorsun neden soruyorsun. Ama yine de cevaplıyım sorunu evet gidiyorum. ''

Şimdi ne olucaktı? Gerçekten onu tanımak istiyor muydum? Böyle iyi değil miydi? Ya tanırsam ve büyüsü bozulursa diye de açıkcası korkuyordum. Çünkü ilk defa edebiyat aşığı biriyle konuşuyordum ve kaybetmek istemiyordum.

Kağıdı ön kapağa koyarak kendimi kitabıma geri verdim. Bütün sıkıntılar sanki ben okudukça kelimelerden oluşan atlara binip benden kısa bir süre için bile olsa uzaklaşıyordu. Kendimi kaptırmış okurken bi anda telefonuma gelen mesajın titreşimi ile gerçek dünyaya döndüm. '' Artık eve gelmeyi düşünüyor musun? '' annemin sitem dolu mesajı ile oflayarak eşyalarımı topladım. Bu saate kadar kaçabilmiştim artık eve dönme vaktiydi.
Eve geldiğimde saat dokuzu geçiyordu. Ne onlar bana hesap sormuş ne de ben bir açıklama yapmıştım ve hiç konuşmak istemesemde balo için izin almam gerekiyordu . Bu yüzden annemin yanına giderek ona durumu anlattım ve kağıdı imzalamasını istedim. Düşündüğüm gibi hiç itiraz etmemişti. Bu durum onlar içinde iyi oluyordu bir akşam bile olsa birbirlerine katlanmak zorunda olmuyor özgür oluyorlardı. İşte bu yüzden aktivitelere katılmama hiçbir zaman karışmamışlardı.
Annem kağıdı imzaladıktan sonra hiç konuşmadan odama gittim. Son iki gündür odamdan çıkmadığım için aşırı dağınıktı. Masamın üzerindeki boş kahve bardağı artık resmen masaya yapışmış bir haldeydi .Onu oradan almak için kesmek filan lazım diye düşünürken eski günler aklıma geldi. Annem söz vermeden önce '' Sana inanamıyorum Eylül bu nasıl bir dağınıklık! '' diyerek birazda mübağla yaparak beni azarlardı. Artık odama girmediği için rahattım ama odam resmen temizle beni diye bağırıyordu ve bende odama daha fazla kıyamayarak temizlik yapmaya karar verdim . Bütün kitaplarım darmadağın bir şekildeydi. Babamdan yalvar yakar aldığım şiir kitapları, romanlar birbirine karışmıştı. Hepsini halının üzerine koydum, tekrardan düzenleyip öyle yerleştirecektim. Gözüm babamın bana ilk okumayı öğrendiğimde hediye ettiği Özdemir Asaf'ın Yalnızlık Paylaşılmaz kitabına takıldı, en altta duruyordu. Elim hemen ona gitti. Kitap siyah bir kapla kaplıydı. Babamın kitap zarar görmemesi için kapladığını düşünüyordum. Kitabın ismi ise beyaz bir kalemle rasgele kabın üstüne yazılmış bir şekildeydi. Uzun süredir elime almadığım için kitabımı özlemiş ve tekrar incelemeye başlamıştım. İncelerken elimin altında bir çıkıntı hissettim. İçindeki kapak mı yırtıldı acaba diye düşünerek özenli bir şekilde kabın bantlarını çıkarttım.
İçinde arka kapağa bantlı dörde katlanmış bir kağıt vardı.Kitap çok uzun süredir bendeydi ama daha önce bunu hiç fark etmemiştim. Kitabın ilk sahibi babam olduğu için kağıt ona ait olabilirdi ve ben merakıma yeni düşerek kağıdı açtım.

'' ...Sen benim minare boyunda
çam gövdeme yumuşak beyaz
bir kurt gibi girdin, kemirdin, Yumuşak beyaz kıvrılışlarıyla
beynime giren kurdu çürük bir dişçeker gibi söktüm
epeyce ter döktüm
bu sonuncuydu
bir daha olmayacak... Sevda'ya ''

Sadece bu yazıyordu. Okuduktan sonra yerimde öylece kalakalmıştım. Ben babamın ilk aşkının annem olduğunu sanırken babam annemden önce başka bir kadına aşık olmuş ve ona vermek için şiir bile yazmış. Yoksa annemden sonra mı yazmıştı bu mektubu? Yaşadığım şok ve sorular beynimi kemirmeye başlamıştı. Acaba bu kağıdı buraya neden saklamıştı? Madem yazmıştı neden vermemişti yada vermediğine göre neden yırtmamıştı? Kimdi bu kadın?
Kafamda öyle çok soru vardı ki ama asla cevabını öğrenemicektim çünkü babama soramazdım. Ne dicektim babama:'' Baba sen annemden önce veya sonra birine aşıkmışsın ve ona şiir yazmışsın ben de o kağıdı buldum, kim bu kadın? " mı dicektim.
Acaba ne zaman yazdı diye düşünürken kağıdı incelemeye başladım ve kağıda bakılırsa çok uzun süre önce yazılmış olmalıydı çünkü hem saman kağıdıydı hemde oldukça eski duruyordu. Kağıdı tekrar yerine bantlayıp kitabı eski haline getirdim.Daha fazla kurcalamanın manası yoktu.Sonuçta çok önceden yazılmıştı. Kitabı diğerlerinin yanına koyarak tekrar odamı toplamaya başladım ama şiir bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Evet babam şiir okumayı seven bir adamdı hatta bir keresinde annem babamın ona gönderdiği şiir yazılı kağıtları göstermişti. Hepsi el yazısı ile özenilmiş bir şekilde yazılmış, renkli zarflara konularak postalanmış şekildeydi. Annem hepsini saklıyordu. O gün mektuplar bakarken ilk defa öyle gülümsediğini görmüştüm annemin geçmişe duyduğu özlem adeta gözlerinden okunuyordu. Annem kendini tutamayarak babamın son mektubundaki şiiri bana da okumuştu. Babam da aynı Nazım Hikmet gibi '' Herkese selam sana hasret...'' diyerek mektubuna son vermiş. Bir dahada yazmamış zaten, sonrada evlenmişler. Öyle garip gelmişti bu durum birbirini bu kadar seven iki kişi nasıl bu kadar uzaklaşabilirdi aklım almıyordu ve korkuyordum. Önceleri annem için şiir yazan adam şimdi aynı evde yaşamaya katlanamıyordu.Ya aşkın belli bir yaşı vardı ve dolduğunda bitiyordu yada bizimkiler yaşadıklarını aşk sanıyorlardı.
Bunun cevabını öğrenecektim ama daha zamanı vardı....

Piraye Olmak VardıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin