Etrafta çılgınca dans eden insan topluluğuna baktım dikkatle. Herkes kendi dünyasını yaşıyordu. Herkes farklı hareket ediyordu. Kadeh tokuşturanlardan, kıyıda köşede yiyişen çiftlere kadar şu anda burada bulunan bütün insanlar farklı telden çalıyordu. Ancak hepsinin ortak bir yanı vardı. Mutluydular. Şu anda benim olmadığım gibi. Ya da şöyle demeliyim. Mersin’deki son günüme gözlerimi açtığımdan beri olmaya çalışıp da olamadığım gibi. İnanın bana çabalıyordum. Deniyordum mutlu olmayı. Anı yaşamayı. Son saatlerimin tadını doya doya çıkarmayı. Tam buna odaklanmışken planlanmış gibi beynime düşünceler akın ediyordu. Yarın buradan gideceğim gibi. Buse’den, Merve’den Damla’dan ayrılacağım gibi. En önemlisi sevdiğim çocuğu ardımda bırakmak zorunda olacağım gibi. Belki de mutlu olamayacaktım bir daha. Aşık olduğum çocuk, burada bir başkasıyla -ki o bir başkası onun için canımı verebileceğim bir arkadaşımken- birlikte olacaktı. Kazadan sonra Ömür ile Buse’nin arası hiç olmadığı kadar iyi olmuştu. Ömür beni unutmuştu. Ya da öyle değilse bile dışarıya bu şekilde yansıtmayı fena halde iyi başarıyordu. Ne var ki zaten benimde umudum kalmadı artık. Uğruna tutunacak tek bir ışık bile kalmadı yolumun üzerinde. Şimdi diyorsunuz. Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Yarın gidiyorum. Nokta.
“Dünyadan Melis’eee!”
Kulağımın dibinde kalabalıktan çıkan gürültüyü bastırmak için hayvan gibi böğüren Emre’ye diktim gözlerimi.
“Bir şey mi diyordun?”
“Kızım bu ne halin böyle? Suratın beş karış aşağıda. Aloo! Bu gece senin gecen!”
Hayır, son gecem.
“Dalmışım. Hem merak etme. Ben gayet eğleniyorum.”
Emre inanmadığını göstermek için tek kaşını yukarı kaldırıp alay eder gibi bana baktı. Çocuk salak değil ya. Çareyi otuz iki diş sırıtmakta buldum. Ardından Emre’nin yanağına bir öpücük kondurdum.
“Bak ben iyiyim.”
Emre ufak bir kahkaha attı.
“Hadi bakalım öyle olsun. O zaman seni şöyle alayım.”
Bir elini bana uzatmıştı. Ve diğer eliyle gösterdiği yere baktım. Yo. Hayır. Ben bu kalabalıkta dans filan etmem.
“Şaka mısın sen? Aklından bile geçirme.”
Emre aralıksız gözlerini kırpıyordu. Aklı sıra şebeklik yapıyor. Hoş işe yaramıyor değil ya neyse.
“Olmaz Emre.”
“Beni mi kıracaksın. Şu yakışıklı kuzeninle dans etmek isteyen yüzlerce kız var şurada. Ama işe bak ki talih kuşu senin başına kondu!”
Ellerini çırparak bana baktı. Bu haline gülmeden edemedim. Hadi ama Melis. hiç yapmadığın şey sanki. Lanet olsun.
“Of tamam.”
Emre kocaman sırıtıp, elimin üzerine bir öpücük kondurdu. Ve ardından insanların arasına karıştık.
**
“Bayanlar baylar. Bugün bu partinin amacı, birçoğunuzun bildiği üzere biricik Melis’imize veda etmek. İki buçuk ay önce aramıza katılıp, kısa zamanda bizden biri oldu. Başlarda kendisinden pek haz etmesem de, birkaç hafta içinde hayatımın vazgeçilmezlerinden biri haline geldi. Yarın, her ne kadar buradan gidecek olsa da, bundan sonra dostluğumuz hiç bitmeyecek. Melis bizi, burayı sakın unutma. Zaten ben unutmana izin vermem orası ayrı mesele. Seni çok seviyorum tatlım.”
Buse’nin konuşmasını gözyaşlarım eşliğinde dinledim. Sözlerini bitirdikten sonra kollarını bana açtı. Alkışlarla beraber sahneye çıkıp Buse’ye sarıldım. Ayrıldığımız da onun da ağladığını gördüm.