ben gülüşlerimde bir çocuk saklarım.
ellerimde hüzün oyunu,
hiçbir yere gitmeyen yalnızlık hâli bu.
yürüyor içime doğru, içimdeki sesime doğru.Komutan Namjoon sabah vakitlerinde telefonundan aldığı güzel haberle beraber, Jungkook'a haber vermiş bir kaç aylık nişanlısının buraya geleceği haberiyle beraber küçük hazırlıklara başlamıştı. kaldıkları kulübeyi daha temiz ve düzenli bir hâle getirip, işleri bitirdiğinde Jungkook ve bir kaç askerle beraber askeriyeye hafif uzak, kaldıkları sınırın çok ilerisine kurulan otogara araçla yol almışlardı. Jungkook, Namjoon'dan çok kendisi için gidiyordu otogara. orada satılan şeylerden almak, bu can sıkıcı askeriyede eğlenecek bir şeyler bulmak için gidiyordu bir nevi.
jungkook sırt çantasını arabanın bagajına bırakıp, arka koltuklardan birisine oturduğunda Namjoon ön koltuğa oturmuş otogara doğru yol almaya başlamıştı. Namjoon'u ilk defa böyle görüyordu, şu an nişanlısı ile konuşmaktaydı ve soyutlanmış gibiydi dünyandan. aynadan ikilinin bakışları kesiştiğinde, Jungkook başını cama çevirmiş dışarıyı izlemişti. tam 8 ayın sonrasında çıkıyordu bu askeriyeden. iznini istemedikçe kullanmazdı. arabada geçen üç saatin ardından, otogara varmış gençler inmişti bir kaç askerle arabadan. Namjoon, Jungkook'u nişanlısı ile tanıştırmak istediğinden onunla beraber otobüslerin olduğu alana ilerlemiş o sırada arabadan inen genç kadını işaret etmişti gülerek Namjoon. Kadın çok geçmeden onları fark edip, Namjoon'a el salladığında askerler genç kadının ufak bavulunu almış arabaya götürmüşlerdi.
Namjoon ile beraber Jungkook kadının yanına gittiğinde ikili ufak bir kavuşma içine girmişler sarılmışlardı birbirine. Namjoon nişanlısını dudağından öpüp geriye çekildiğinde, Jungkook başı eğik duruyordu."Bu güzeller güzeli nişanlım; chungha."
Jungkook duyduğu ses ile başını kaldırdığında kadınla göz göze gelmiş saygıyla önünde eğilerek kadının uzattığı eli tutmuştu.
"..sevgilim bu da çocukluk arkadaşım, Jeon Jungkook.
Namjoon sona doğru kadına bakıp konuşurken, Jungkook geçen bir kaç dakikanın ardından bir şeyler satın alacağını söyleyip ayrılmıştı ikilinin yanından.
ufak bir çarşı alanına geldiğinde Jungkook'u çocuklar için oyuncaklar ve hediyelik eşyalar karşılamıştı. Jungkook önünde durduğu tezgahı buruk bir tebessüm ile atladığında, askeriye için eşyalar satan küçük bir mekana girmiş etrafa bakınmaya başlamıştı. yaşlı adam Jungkook'un yanına gelip "ne bakıyorsunuz? yardımcı olabilirim size." demişti. Jungkook gözlerini durmaksızın etrafta gezdirirken, sonunda aklındaki şeyi görmüş yaşlı adama raftaki kaset çaları işaret etmişti eliyle.
"askeriye de müzik dinlemek için almak istiyorum kaset çaları. bilirsiniz bazen zaman geçmiyor."
sonunda doğru burnundan güler gibi bir ses çıkarırken, adam merdivenle yukarıya çıkmış kaset çaları alarak paketlemişti. onu onaylarcasına başını sallarken, kırışmış yüzünü ovmuş ve dudaklarını aralamıştı ağırca.
"bilmez miyim.. iyi yapıyorsunuz. kıdeminiz nedir?"
Jungkook ona yöneltilen soru ile beraber hazırlanan paketi eline almış formasının üstündeki astsubay armasını göstererek tebessüm etmişti. kaset çaların tutarını ödeyip olduğu yerden çıktığında ufak bir tezgahın önünde durmuş, satılan kolye ve bir kaç çeşit bileziğe bakmıştı. niçin burada dikildiğini bilmiyordu. sadece jimin'e ufak bir sürpriz yapmak istiyordu. radyoyu da bu yüzden almıştı. kolyelere bakınırken, bir tanesi dikkatini çekmişti. üstünde bir kuş diğerinde ise bir kafes tasviri vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fernweh ﻬ jikook
Ficción General"bir şu yalnızlığın bastırdığı kanlı geçiştirmeler...büyük sofranın içinde ne diye küçük sofralar açıyorsun? çiçekleri öldürülmüş sanıyorsun, onlar zaten ölüler. çiçekleri canlanmış buluyorsun ki gerçekten canlılar. ara vermeden solan renklerin aras...