1.Bölüm

610 165 59
                                    


İntikam ateşinden daha büyük bir ateş olabilir mi???

"Kopar dedim sana onun başını leşinden" diyerek hiddetle bağırdı kral.

Küçük prens bir elindeki keskin kılıca birde önünde diz çökmüş ona yalvaran gözlerle bakan üzeri gördüğü işkencelerden dolayı paramparça olan adama bakıyordu.

Elleri titriyordu çünkü ilk defa eline gerçek bir kılıç almış ve belki hiç bir suçu olmayan adamın canını alıcaktı.

Korkuyordu. Elindeki kılıçtan değil önünde diz çökmüş ona yalvaran gözlerin birazdan kapanmasinin sebebi kendisi olmasıydı.

"Sana onun kafasını kopar dedim!!!"
Kralın hiddetli sesi küçük prensi korkmuştu.

Elindeki kılıcı kaldırmak istedi ama yapamıyordu gücü yetmiyordu.

Kral bunu görünce küçük prensin elindeki kılıcı alıp yere fırlattı ve prensin yakasından tutup gözlerinin içine bakarak
"Talimlere devam ediceksin ve bir kaç gün sonra tekrar burada bu adamin kellesini alıcaksın yoksa..."

Küçük prensin gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı bile etrafa bakınarak annesini aramaya koyuldu.

Kral sinirle orayı terk edip giderken yaşlı adam derin bir nefes aldı. Küçük prensin ellerini tutarak öpmeye başladı.

Bunu gören askerler hemen adamın boynuna kalın bir halat bağlayıp prensten uzaklaştırdılar.

On yaşındaki prensi alan muhafızlar odasına götürdüler.

--

Küçük prens kocaman yatağının üzerinde oturmuş, havada kalan ayaklarını sallıyordu. Kapının açılma sesi gelince, başını kapının olduğu tarafa çevirdi.

Kraliçe Farahnaz'ın girdiğini görünce sevinçle koşup kraliçeye sarıldı.

"Anneeee"

Kraliçe küçük prensin başını öpüp

"Benim cesur prensim nasılmış bakalım"

Küçük prens önce yüzünü asarak  sonra ağlamaya başladı.
Kraliçe hiçbişey anlamamıştı. Şimdiye kadar oğlu hiç ağlamamıştı.

Başını hafif çevirerek
"Dışarı" diyince arkasındaki ona yakın rengarenk kıyafetli kızlar başlarını eğerek dışarı çıktılar ve kapıdaki iki muhafız kapıları kapattılar.

Kraliçe ayağa kalkarak oğlunun elinden tutup balkona doğru yürüdü.
Ellerini balkonun duvarına dayayıp muhteşem manzaraya baktı.
Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.

Küçük prens ise sadece kraliçeyi izliyordu.

Kraliçe öyle dalmışti ki prensin odaya doğru gittiğini fark etmemişti.
Küçük prens eline tahta kılıcını alıp tekrar annesinin yanına geldi.

Elini annesinin eline üstüne koyunca annesi fark edip ona döndü.

"Oğlum hadi gel konuşalım ne oldu?"

Küçük prens annesinin gözlerinin içine bakarak
"Anne masum insanları öldürürsek tanrı bizi affetmez dimi"

Oğlunun başını okşayarak

"Evet oğlum ama neden şimdi bundan bahsettin."

Prens gözlerini kaçırarak
"Anne babam bugün birini öldürmemi istedi"

Oğlunun başını şevkatle okşayan annesi
"Bak oğlum bu dünyada kötü insanlarda var iyi insanlara kötülük ederler, bu yüzden onlara ceza verilir ve öldürülmeleri gerekir"

"Ama anne ben o adamı öldüremem"

Kraliçe prensin cenesi tutarak , başını kaldırdı ve gözlerini gözlerine kenetledi
"Oğlum sen cesur bir prensin. Kötü kalpli insanlara cezalarını vericeksin tamam mı? Şimdi kalk kendini toparla yemek zamanı yaklaşıyor."
diyerek prensin başına bir buse kondurduktan sonra odadan çıktı.

--
Kocaman yemek masasında baş köşede kral diğer baş köşede de kraliçe . Orta sandalyelerde ise yemeğini mutsuz mutsuz yiyen Prens

Kimse konuşmuyor çünkü üçüde şu anda başka akıllarında başka dünyalardaydılar.

İçeri giren Arsıl komutanla herkesin dikkati dağıldı.
Arsıl Krala , Kraliçeye ve Prense selam verdikten
"Kralım beni emretmişsiniz. Sizi yemek yerken rahatsız etmek istemedim ancak siz acil diyince geldim."

Kral eliyle sofrayı işaret edip
"Cesur Komutanım Arsıl geç yemek ye "
Başıyla selam verdikten sonra sofraya geçen komutan kralın konuşmasini bekledi.

Elindeki tavuğu tabağına bırakıp ellerini yanında duran hizmetciden aldığı havluyla temizledi.
"Arsıl bundan sonra Prensin talimlerine bizzat sen giriceksin"

Bunu duyan kraliçe ve prens donakalmışlardı.
Kraliçe nefret ettiği bu adama şimdi oğlunun teslim edileceğini duyunca iki elini masaya vurarak ayağa kalkmak istedi ama kral elini kaldırıp Kraliçenin gözlerinin içine bakınca kraliçe tekrar oturmak zorunda kaldı.

Evet Kral'dan korkuyordu ama oğlunu asla o vahşi adama teslim etmicekti.

"Kralım talimlere bugün başlayalim mi?"

Kral gözlerini masanın bir ucuna kenetleyen prense baktıktan sonra

"Hemen bugün"

Bunu duyan Arsıl Kraliçe'ye sinsi bir gülümseme atarak odadan ayrildi.

Sinirle sofradan kalkan Kraliçe ise odayi terk edip balkona çıktı.

Derin derin nefesler alıp verirken yanına yaklaşan birini hissetti önce oğlu sandı ama gözlerini açınca yanında duran kişinin yıllar önce birlikte iş yaptığı cadı olduğunu gördü.

Gözleri fal taşı gibi açılmıştı bu cadıyı en son on sene önce görmüştü.

Hemen etrafa bakınıp kadını kuytu bir alana çekti.

"Ne ne işin var burada seni pislik"

Cadı her zaman ki sinsi gülüşüyle "Bana verdiğini sözü almaya geldim"

ŞAH-MATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin