-PANZEHİR-
''Senden kendimi almayı unutmuşum.''
Bazen güven,sahip olduğumuz tek zenginliktir.
Peki seni hiç bırakmayacağım desem? Aklım almıyordu. Aramızda tarifi imkansız bir mesafe vardı. Ne zaman yakınlaşsak tadını çıkaramadan aramıza buzdan bir duvar örülüyordu. Neden kendi dünyasını bana açmıyordu ki? Neden o dünyada bana yer vermiyordu? Benim o dünyada bir yerim, sahip olduğum bir konumum olmalıydı. En azından onun benim dünyamda bir yeri vardı. Dudaklarımdan çıkan ''Seni hiç bırakmayacağım...'' Sözlerinden sonra dudaklarını dudaklarımda hissettim. Dudağımı öpmüştü. Yine aynı şey oluyordu. Yine beni kendinden soğutup bir anda kendine bağlıyordu. Ona karşılık veriyordum. Aksini düşünemiyordum. Gözlerinde sürekli bir gizem vardı. Çok sık konuşmuyordu. Daha çok susuyor, kendini düşüncelerine bırakıyordu. Bana kendi ile ilgili hiçbir şey anlatmıyordu. Sorduğumda ise suskunluğunu koruyup konuyu değiştiriyordu. Ben onu nasıl çözecektim? Onu tanımak istediğimde hep bana soğuk davranıyordu. Geçmişinde onu bu kadar etkileyecek ne olabilirdi ki? Tüm umudunu, sevincini, neşesini, mutluluğunu kilitleyip bir kutuya hapsetmişti. Dudaklarını dudaklarımda hissedince her zaman olduğu gibi ona karşı koyamadım. Çok cezbedici bir parfümü vardı. Gözleri... Issız bir deniz gibiydi. Onu tanımak istiyordum. Kapattığı kutudaki sevincini, neşesini o aptal kutuda değil, bedeninde hissetmek istiyordum. Mutluluk, ona çok yakışırdı. Ellerimi dağınık saçlarında gezdirmeye başladım. Saçları çok yumuşaktı. Buna karşılık olarak elleri ile belimi kavradı. Çok nazikti. Acaba kaç kızla öpüşmüştü? Benim ilk öpücüğüm onun olmuştu. Acaba bunun farkında mıydı? Umarım pişman olmazdık. Kısa sürede ona inanılmaz derecede bağlandığımı fark ettim. O benim en mutsuz zamanlarda yediğim çikolatamdı... Yağmurlu havalarda yudumladığım kahvem... Okudum kitabım... Aşık olduğum hayali karakterimdi... En önemlisi ilk öpücüğüm... Sığınacak ıssız limanımdı... O benim olmalıydı. Her şeyi ile... Kaybettiği gülüşü, ıssız bakışı ile benim... Dudakların dudaklarımdan ayrıldıktan sonra ''Beni bırakmayacaksın.'' Dedi. Gülümseyerek başımı salladım. ''Bana kendini anlat. İlk aşkını, kardeşini, neden gitar çalmadığını...'' ''Gerçekten bilmek istiyor musun?'' diye tekrarladı. Tekrar başımı sallayarak gülümsedim. ''Bu kapalı kutuyu açmak gerekir.'' Bana bakarak gülümsedi. Kaybolan gamzesi tekrar yanağında eski yerini almıştı. Bana tekrar bir umut kapısı aralanmıştı. Koşarak o kapıdan geçmek istiyordum. ''Dudakların çok sıcak.'' Diyerek dudaklarını araladı. Ardından elini alnıma götürdü. ''Ateşin var senin. Yanıyorsun.'' Dedi. Ateşim çıkmıştı. Bir süre göz göze bakıştıktan sonra ayaklarımın yerden kesildiğini fark ettim. Beni kucağına almıştı. Şaşkınlığım karşısında kendimi çığlık atarken buldum. ''Ateşini düşürmemiz gerek.'' Diyerek çığlığıma karşılık verdi. Banyoya gittiğimizde beni çoktan küvetin içine sokmuştu. Buz gibi soğuk su sıcak tenimden akıp gidiyordu. ''Su çok soğuk, aptal.'' Deyince attığı kahkaha kulağımı doldurdu. ''Hastayken çok çekilmez oluyorsun.'' Dedi. Yüzümü buruşturarak ona baktım. Bir süre bakıştıktan sonra elindeki duş başlığını hızla alıp ona tuttum. Ne olduğunu anlamamıştı bile. ''Bak bakalım su sıcak mı?'' ''Hayır, sakın. Aklından bile geçirme''' dedi. ''Çok beklersin.'' Dedim ve sıcak bir şekilde ona göz kırptım. Ne yazık ki 'Sıcak' göz kırpışım onu ısıtmaya yetmedi. Duş başlığını ona yöneltmem ile onun üzerime çıkması bir oldu. ''Sen şimdi görürsün.'' Diyerek küvetin içinde biriken suyu bana attı. Gülerek ''Yapma.'' Dedim. Nefesi tenime çarpıyordu. ''Huysuz.'' Dedi ve dudaklarına dudaklarımı bastırdı.
***
''Film izleyelim mi?'' Bana bir süre baktıktan sonra ''Olur.'' Diyerek sorumu yanıtladı. ''Ama mısır da patlatalım.'' Diyerek ondan daha fazlasını istedim. Dudaklarını ıslak saçlarıma bastırdı. ''Sen istersin de patlatmaz mıyım?'' dedi. Ardından beraber mutfağa geçtik. Kısa süreli bir sessizliği mısırın çatır çatır patlama sesi böldü. ''Mısırlar hazır,prenses.'' Gülerek ona baktım. O kadar masum gülüyordu ki... Bana leylekler ile gönderilmiş bir melek gibiydi. En umutsuz zamanımda ona rastlamıştım. Okulun ilk günü dağınık saçlarıyla ilgimi çekmişti. Mısırları bir kaseye koyarak salona geçtik. Ben kaseden atıştırmaya başlayınca ''Obur!'' dedi. Mısırla dolu ağzımla dönüp ona baktım. Çok komiksin demeye çalıştım ama ağzımdaki mısırlar bunu engelledi. Tuz tadı kalan dudağıma masum bir öpücük bıraktı. ''Çok doğalsın. Sen nasıl geldin benim başıma? Seni hak edecek ne yaptım? Seni de kaybetmek istemiyorum.'' Ona şaşırarak baktım. Onu neden bırakayım ki? Beraber geçirdiğimiz her güzel anda bana onu bırakmamamı söylüyordu. Onu daha önce kim yarı yolda bırakmıştı? Belki de bu yüzden okulda yalnız dolaşıyordu. Okuldaki tüm kızlar onun güzelliği karşısında diz çökerken o bunları önemsemiyordu. ''Hangi filmi seçtin?'' diyerek etraftaki garip atmosferi dağıttım. ''Bir Küçük Eylül Meselesi.'' Diyerek sorumu yanıtladı. Beni yine şaşırtmıştı. Aşk filmi seçeceğini hiç düşünmemiştim. ''Korku filmi seçersin diye düşünmüştüm? Yani genelde erkekler korktuğunda ona sarılması için korku filmi seçerler.'' ''Ben diğer erkeklerden değilim fındığım. Bunu hala anlayamadın mı? Korku filmini bahane edip sevgilisinden faydalanmaya çalışan mercimek beyinlilerden değilim.'' Ardından kollarını belimde hissettim. Beni arkadan sarmıştı. Nefesini boynumda hissedebiliyordum. Parfümü yine büyüleyiciydi. '' O zaman izleyelim.'' Ellerini belimden çekerek DVD'yi oynatıcıya takmaya başladı. Filme gitmeyi çok istemiştim ama fırsat bulana kadar çoktan vizyondan kalkmıştı. Nereden bilebilirdim ki hayatımın merkezi olacak biri ile sarmaş dolaş izleyeceğimi?
***
Filmin sonuna geldiğimizde mısır ile dolu olan kaselerimizin yerini boş kaselerin aldığını fark ettim. ''Ağladın mı sen?'' yaşlı gözlerimi ona çevirdim. Baş parmağı ile gözyaşlarımı silmeye başladı. Tek kelime etmeden başımı göğsüne yasladım. Düzenli nefes alıp verişini inip kalkan göğsünden fark ettim. Gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. Saçlarımı okşamaya başladı. ''Şşş... Tamam. Geçti. O sadece bir filmdi. Sen beni Eylül'ün Tek'e yaptığı gibi bırakıp gitmezsin.'' ''Bırakıp gitmem.'' Sesim kısık çıkmıştı. ''Evet. Gitmezsin.''
***
''Bana geçmişini anlatır mısın? Seni tanımak istiyorum.'' Elleri ile uzun saçlarımı okşuyordu. Dalgın olduğu her halinden belliydi. Sorumu ona yönelttikten bir süre sonra gerçek dünyaya döndü. ''Sana kendimden bahsettiğimi hatırlıyorum, küçük hanım.'' ''Evet. Ama tam olarak tatmin olmadım. Seni tanımak neden bu kadar zor?'' Derin bir şekilde aldığı nefesini dışarı verdi. ''Kardeşimden sonra çevremdeki her şeyin değersiz olduğunu gördüm. Evimizdeki tüm huzur kayboldu. Annem ve babamın evlilikleri bile sallanıyordu. Birbirine destek olmaları gerekirken her gece kavga ediyorlardı. Kardeşimin bunları bilmemesi için elimden gelen her şeyi yapmaya çalıştım. Hastanede başında bekledim, hastanedeki odasını kendi yaşlarında bir kızla paylaşıyordu. O da lösemiymiş. Adı Deniz. Yaklaşık bir yıldır bu hastalık ile yaşıyormuş.'' Duraksadı. Neden durduğuna anlam veremedim. Bir süre sonra anlatmaya devam etti. ''Deniz'in de bir ablası vardı, benle yaşıttı. O da kardeşinin bu durumuna çok üzülüyordu. Onunla hastanenin kantininde karşılaşmıştık. Masada oturmuş, iç çeke çeke ağlıyordu. Onu sadece bir kere Deniz'le ilgilenirken görmüştüm. Sandalyeyi çekip yanına otururken buldum kısa sürede kendimi. İşte o zaman adının Masal olduğunu öğrendim. Hastanede sürekli karşılaştığımız için aramızdaki ilişki farklı bir boyuta taşındı. İkimiz de birbirimizi anlayabiliyorduk. İkimizin de kardeşi aynı durumdaydı.'' Sesi giderek alçalıyordu. ''Yaklaşık bir yıl çıktık ama bu süre içinde hiç kavga etmedik. Masal gerçekten çok farklı biriydi. Deniz hastaneye yatırıldıktan yaklaşık yedi, sekiz ay sonra melek oldu. Başta ablası Masal olmak üzere tüm ailesi perişan oldu. Onun bu zor zamanlarında ben hep yanında oldum. Birbirimize o kadar bağlanmıştık ki... Kardeşi öldükten sonra birbirimizin üzerine titredik. Ama bu hiçbir işe yaramadı.'' Gözünden artık yaşlar akıyordu. Yumruğunu sıktığını fark ettim. ''Aptal bir trafik kazası geçirdik ve Masal komaya girdi. Ben bacağımı kırmıştım ama Masal emniyet kemerini takmadığı için benden daha çok hasar almıştı. Haftalarca başında bekledim. Onunla konuştum, belki beni duyar diye. Elini tuttum belki beni hisseder diye... Ama işe yaramadı. O hastane yatağından kalkamadı. Hep kendimi suçladım bu yüzden.'' Aniden bana sarılması ürkmeme neden oldu. ''Sen de beni bırakacaksın diye çok korkuyorum...'' Ardından odaya derin bir sessizlik çöktü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PANZEHİR -Yaz aylarına ertelendi.
Novela JuvenilBartu Çağlayan... Onu anlatmak için ormanlar dolusu ağaçtan üretilen kağıtlar, o kâğıtlara işlemek için kullanılan mürekkep yetersiz kalırdı. O, Bartu Çağlayandı. Tek bir bakışında aynı anda öfke ve umudun yer aldığı gözlerin sahibi. Bir yanda geç...