Thirteen

7.7K 727 277
                                    

Merhaba, merhaba, merhaba.

Şuan saat 00.52 ve ben hasta olduğum için içimdeki birikmiş enerjiyi bir türlü atamıyorum.

Bu yüzden dedim ki aklıma gelirse bari yeni bölüm falan yazayım.

Sonuç tekrar buradayım işte.

Bu arada lullaby'ı hâlâ aklımdan atamadım.

Evin içinde 'Sweet talk to me babe, it's magical. Sweet lullaby.' diye dolaşıyorum birazcık. Şu 👌🏻 kadar falan.

Neyse sizi sıkmayayım😪

Ve önceki bölümü atlamayın ha.

İyi okumalar!

"Minor imperfections"

Jk-11 Th-13 Hs-16

"Baba ben dans kursundan ayrılmak istiyorum."

Min Yoongi okuduğu kitaptan gözlerini çekip önünde parmakları ile oynayan oğluna baktı.

"Bir sorun mu var Jeongguk hm?"

Gguk başını kaldırmamayı tercih edip kafasını hayır anlamında salladı.

Yoongi okuduğu kitabı kenara bıraktı ve üst üstü attığı bacaklarını düzleştirerek bacağını patpatladı.

"Gel bakalım buraya tavşancık."

Jeongguk garip bir şekilde itiraz etti ona verilen lakaba.

"Ben tavşan falan değilim."

Yoongi onu dikkatle kucağına oturttu.

"Tamam şimdi sorunun ne anlat bakalım bana."

Önce biraz nazlansada en sonunda anlatmaya başladı.

"Kurstakiler dişlerim tavşan dişleri gibi olduğu için benimle dalga geçiyor. Ve benim küçük bir bebek gibi olduğumu söylüyorlar."

Yoongi oğluna hafifçe gülümsedi.

"Peki sana bir soru soracağım. Dans etmeyi seviyorsun değil mi? Kursu bırakmak seni üzer bu yüzden."

Jeongguk başını salladı.

"Tamam şimdi sana bir şey anlatacağım. Beni dikkatli dinle tamam mı?"

Jeongguk dikkat kesilerek babasının anlatacağı şeyi beklemeye başladı.

"Lisedeyken en sevdiğim şey basketbol oynamaktı. Evde, tatilde, okulda, her yerde elimde bir basketbol topu ile dolaşırdım."

İç çekerek devam etti.

"Birgün okul takımına girmeye karar verdim. Aslında bu fikri daha çok Jimin aklıma sokmuştu. Sevdiğin bir şeyi profesyonel olarak yapabilmek daha iyi hissettiremez mi seni zaten?"

Jeongguk onu onayladı.

"Bu istediğimi belirttiğimde açık olmak gerekirse koç suratıma gülmüştü. Eh, boyum bunun için pek uzun görünmüyor değil mi?"

Baba oğul bunun üzerine gülüştüler.

"Birkaç gün boyunca koçun peşinden koştum ve en sonunda kendimi kabul ettirdim takım için. Rüyada gibiydim. Çünkü istediğim şey sonunda olmuştu. Fakat bunun etkisinden çıkmam fazla uzun sürmedi."

"Takımdaki herkes benden en az 10 santim uzundu ve ben onlarla konuşmak için genelde kafamı baya kaldırmak zorunda kalıyordum. Ben bu durumda olunca herkes boyumla dalga geçmeye başlamıştı."

"Bu gerçekten sinir bozucuydu ve benim basketbol oynamak adına olan tüm isteğimi kırıyordu. Sonunda tüm bu olanlara o kadar sinirlenmeye başladım ki en sonunda benimle dalga geçen birinin kolunu tırmaladım."

Jeongguk şaşkınca babasına baktı.

"Ne? Nasıl tırmaladın?"

Yoongi omuz silkti oğluna.

"Basbaya tırnaklarımı koluna sapladım. Gerçi o günden sonra lakaplarıma bir yenisi eklendi. 'kedicik' evet işte bu."

Jeongguk eliyle dudaklarını örterek güldü.

"Jiminie sana bazen böyle sesleniyor değil mi?"

"Aynen öyle. Bu da o günlerden kalma."

Yoongi kaldığı yerden anlatmaya devam etti.

"Sonunda tüm bunlara dayanamamaya başladım. Neredeyse dünya üzerinde en sevdiğim ve de şey tek sevdiğim spordan soğuyacaktım."

"Bir gün koçun yanına giderek bunu daha fazla yapamadığımı, takımdan ayrılmak istediğimi söyledim. Bana söylediği şey çok basitti Jeongguk."

"Sen değil miydin günlerce takıma girmek için peşimde kuyruk olan Min Yoongi? Şimdi birkaç kişi sana laf atıyor diye vaz mı geçiyorsun? Bak evlat ben senin gözünde o isteği ve ışığı gördüm. Ve açıkçası bazıları yüzünden bunu boşa harcamanı istemiyorum. Git adam akıllı düşün ve  öyle bir karar ver. Ve 1 hafta sonra olacak maçıda göz önünde bulundur. Tamı tamına bana bunları söylemişti."

Jeongguk merakla sordu.

"Peki sen ne yaptın baba? Koçu mu dinledin yoksa takımdan ayrıldın mı?"

Yoongi gülümsedi ve oğlunun saçlarını karıştırdı.

"Belli değil mi? Tabii ki koçu dinledim. O bir hafta boyunca deli gibi maç için çalıştım. Ve maçta ne oldu biliyor musun? Babanın son dakika attığı üçlük sayesinde takımımız kazandı."

Jeongguk etkilenmiş gözler ile Yoongi'ye baktı.

"Sen ciddi misin? Takım arkadaşların ne yaptı peki?"

"Tabi ki ciddiyim. Elbette arasa sırada bazı sürtüşmeler olmaya devam etti ama o günden sonra kimse boyum hakkında öyle abartılacak kadar dalga geçmedi. Bende mezun olana kadar takımda kalmaya devam ettim."

Jeongguk düşünceli bir şekilde sordu.

"Yani şimdi sende bana onlara aldırmadan kursta kalıp dans etmeye devam etmemi mi söylüyorsun?"

Yoongi küçük oğlunun başına bir öpücük kondurarak cevapladı onu.

"Evet bebeğim demek istediğim şey bu. Jimin'den gelen doğuştan bir yeteneğin var dansa karşı. Bunu harcamanı ne ben neden Jimin  istemeyiz. Hem sende dans etmeyi gerçekten çok seviyorsun."

Jeongguk babasının kucağından kalktı ve kararlı bir şekilde başını salladı.

"Evet sevdiğim şeyden vazgeçmeyeceğim."

Gitmek için yeltendi fakat aniden durup babasına sarıldı.

"Teşekkürler baba."

Yoongi'de ona sıkıca sarıldı.

"Ne demek küçük tavşan. Hadi git de hazırlan. Biraz sonra kurs için çıkacağız."

Jeongguk odasına çıkarken Yoongi gururla arkasından baktı.

Bir şekilde oğlunun sorunlarını çözebildiği için gururlu hissediyordu.

Okuduğu kitabı tekrar eline alırken mırıldandı.

"İyi işti Min."

Küçük kusurlar. Herkesin kendinde veya başkasında gördüğü böyle şeyler var değil mi?

Bu bölüm umarım bunun gibi sorunları olanlar için motive edici olabilmiştir.

Love ya guys 💜

Lila gidiyor.

So Perfect ✔ Bangtan Fam. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin