20.Bölüm

2.3K 245 498
                                    

Bu bölümü sadece ve sadece kendime ithaf ediyorum.

İyi okumalar...

Soğukların şiddetini iyice arttırdığı, yetmiş sekiz yılını yetmiş dokuz yılına bağlayacak olan, aralık ayının sonuna iyice yaklaşılmıştı. Sağ sol grupların eylem ve çatışmaları şiddetini arttırarak devam ediyordu. İbrahim ile Mustafa kendilerini öyle bir hengamenin ortasında bulmuşlardı ki ailelerini arayıp sormayı bırakın neredeyse birbirleri ile konuşamıyorlardı. Bir gün yine yeni eylem planları için konuşup uyuyakalmışlardı Piraye'nin evinde. sabaha karşı  kapısının tıklatılmasıyla uyuyakaldıkları yerden korkuyla sıçradılar. İbrahim uykusunu almış olduğu halde Mustafa' nın uykusuzluğu kızarık, altı şiş gözlerinden okunuyordu. Son demlerde kendisine yüz vermeyen Piraye'nin neden böyle davrandığını anlamaya çalışıyordu ama bir türlü anlam veremiyordu. Oysa heyecanla, hasretle çağırmıştı onu yanına. Fakat geldiğinden beri emir kipi ile konuşmalar oradan oraya göndermeler tıpkı diğer yoldaşlara davrandığı gibi davranmalar Mustafa'nın aklını kurcalıyordu. Ne olmuştu bu kıza? Bunun cevabını öğreneceği gün aşka dair tüm inancının öleceğini bilse asla o günü görmek istemeyecekti ama görecekti ve kanlı canlı yaşayacaktı umutsuzluğun yüklendiği o anı.
Şimdi gözler kör kulaklar sağırdı. Sadece ve sadece şifreli tıklatılan kapının ardında bekleyen haber önemli idi. Mustafa kapıyı açmak için meylederken İbrahim onu durdurdu. Biraz ötelerinde kıvrılarak uyuyan Aziz'i uyandırmasını işaret ederek o kapıya yöneldi. Sürgüyü çekerek araladığı kapıdan dışarıyı tek gözüyle taradı. Karanlıktı pek seçemedi gördüğü silüeti.

"Benim ben Veysel!" diye fısıldadı endişeli sesiyle karanlıktaki silüetin sahibi.

İbrahim kapıyı tam açamadan içeri süzüldü genç adam. Mustafa ve Aziz doğrulurken Ayşegül ve Piraye de pörtlek ama ışıldayan gözlerle odanın kapısında belirdiler. Bir öndere olan hayranlıktan öteydi Piraye'nin bakışları. Saatin ziyaret saati olmadığını anlaması Mustafa'nın " bir şey mi oldu?" diye sormasıyla oldu.

Veysel'in yüzü allak bullaktı. Hoş olmayan şeyler yaşadığı ya da duyduğu aşikardı. Sıkıntıyla iç çekerken dudaklarının arasına sıkıştırdığı sigarayı yaktı. Dumanını yavaş yavaş üflerken başını aşağı yukarı salladı. Piraye korkuyla öne atıldı.

"Ne oldu? Selim mi yakalandı?"

Veysel başını olumsuzca salladı.

" Bir telefon aldım az önce. İki yoldaş öğretmen katledilmişti ya cenaze törenlerine katılan gruba saldırmışlar."

"Derhal bir şeyler yapmalıyız. "

"Selim, burası çok karıştı diyor."

İbrahim, gözlerdeki endişeleri bir bir okuyarak Veysel'e çevirdi yüzünü.
" Ne yapabiliriz peki?"

Mustafa  "bizde gidelim" diye atılırken Piraye "daha çok örgütlenmeliyiz " dedi.

Veysel, Piraye'nin sözlerine katıldı. Yeni görevlendirmelerle İbrahim ve Mustafa'ya yeniden memleket yolu görünürken Veysel, kendisinin Maraş'a gideceğini açıkladı. Piraye'nin gözleri doldu. Veysel'e eşlik etmek için hızla odasına gitti. Mustafa ağzını aralayacakken İbrahim elini onun koluna dokundurarak durdurdu. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Ne oldu?"

"Asıl sana ne oldu?"

"Bende onlarla birlikte gideceğim."

"Duymadın mı ortalık karışıkmış. İhtiyaç olsa oraya yönlendirirlerdi zaten. "

"Piraye..."

Gül Cemal 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin