Şule gelecekti. Ondan nefret ediyordum, Kaan'a dokunan, yanında olan her kadından nefret ettiğim gibi.
Şuan Blake ve ben baş başa Şule'nin gelmesini bekliyorduk. Ben tabiki ellerim bağlı ve hareketsiz bir şekilde. Salih'te buradaydı ama bir telefon geldi ve neredeyse koşarak gitti.
Vücudumun yiyeceğe ihtiyacı vardı. Benim değil... Yemek yiyecek gücü bile kendimde bulamıyordum ama vücudum istiyordu. Karnım gurulduyor bazen gözlerim kararıyordu. Saat kavramını yitirdiğimden, gün ışığından uzakta, kaç gündür burada olduğumu kestiremiyorum.
"Yemek yemelisin artık." dedi Blake elindeki telefonla oynamayı bırakıp.
"İstemiyorum."
"Karnın öyle demiyor." dedi sırıtarak.
"Blake artık bitsin bu işkence." dedim bıkkın sesimle.
"Ne yani? Kaan ve Şule hemen evlensin mi?" dedi şaşkınlıkla.
Benim buradan kurtulmam bu mu demekti?
"Evlenseler bile öleceğim. Öldürün ve bitsin yoruldum."
"Bir evlensinler bakarız." dedi geçiştirir gibi.
Gözlerine dehşet içinde bakışlar attım.
"Korkma. Ölmemen için çabalayacağım. Sanırım Salih Bey'i ikna edebilirim." dedi.
"Peki neden?"
Durdu ve düşündü. Bu soruyu beklemiyordu. Cevabı kesinlikle hazır değildi.
"İstiyorsan ikna etmem." dedi düşünmenin ardından.
"Sorduğum sorunun cevabı bu değil." dedim kararlı sesimle.
"Ölmeni istemem."
"Ama neden?" diye ısrarımı sürdürdüm.
"Sadece zaman bırak. Belki gün gelir açıklamam gerekir." dedi ve konuyu kapattık.
"Şule'yi sevmiyorsun sanırım." dedim. Oldukça gergin bir bekleyişi vardı.
"Yaptığı çok adice."
"Derken?"
"Bir plan uğruna birini seviyor gibi görünmek, kendini kullandırmak... Bende aynı şeyi yaptım kabul ama bir kadın için bu çok iğrenç. Hele ki o adamla evlenmek... Gerçek bir eş gibi..." dedi ve devam etmedi.
Cidden bu çok iğrençti. Bir an hayal gücüm bana ihanet ederek Kaan ve Şule'yi gözümün önüne getirdi. Başımı hızla sağa sola sallayıp o sahneyi yıkmak istedim.
"Anlıyorsun işte ne demek istediğimi." dedi Blake.
"Evet." dedim sessizce.
Birden büyük demir kapı açıldı. Şule gelmiş olmalıydı.
İkimizde başımızı kapıya doğru çevirdik, duyduğumuz bir el silah sesinden sonra.
Gelmişmiydin? Yoksa ben yine hayal gücümün ihanetiyle mi karşı karşıyaydım.
Kaan...
Korkusuzca, iki elindede silah vardı ve bize doğru doğrulmuş namlularla düm düz yürüyordu.
Blake ne olduğunu anladığında şaşkınlığını atıp kendi belindeki silahı çıkarttı.
İkiside silahları doğrultmuştu. Kaan'la aramızda en fazla on metre vardı.
Sessizce silahların duruşu konuştu bir süre.
"Ne işin var burada?" diye tısladı Blake.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZORBA
Teen FictionEğer sol tarafımda atan şeye engel olabilseydim, senden uzak dururdum.