Yağmurlu bir geceydi, üstümde kapüşonlu ceketim, fermuarı sonuna kadar çekilmiş bir şekilde sokaklarda yürüyorum, nereye gittiğimi, neyden kaçtığımı, nerden yola çıktığımı bilmiyorum. Kulağımdaki kulaklık ceketimin cebine gidiyordu ve sonunda telefon vardı. Her yer karanlık, ışık kaynağı olarak sadece ay ve yıldızlar vardı. Yürümeye devam ettim, saçlarım sırılsıklam ve uçlarından sular damlıyordu...
Uyandım. Ve rüyanın sebep olduğu etkiyle doğruldum. Saçlarıma dokundum, kuruydu telefonuma baktım, kesinlikle rüyamda gördüğüm telefondan çok farklıydı. Rüyayı unutmaya çalışarak ayağa kalktım, o kadar gerçekçiydi ki hala tuhaf hissediyorum. Banyoya gidip rutin işlerimi hallettim. Oturma odasına baktığımda kimseyi göremedim. Saat 7.49'u gösteriyordu. Annem ve babam işe gitmiş olmalı. Evde yalnızım. Mutfağa girip güzel bir kahvaltı hazırladım, karnımı doyurup bulaşıkları makineye dizdim. Odama geri döndüğümde telefonuma bir mesaj gelmişti. Gereksiz bir uygulamadan bir bildirim.
Rüyamı yazmak için rüya defterimi aldım elime ve oturma odasına geçtim. Televizyonu açtım ve oturdum, önce kanallarda neler var diye baktım, bir şey bulamayınca televizyonu kapattım. Telefonumdan slow bir müzik açıp yazmaya başladım. Rüyamda dinlediğim müzik çok güzeldi, ama adını bilmiyorum. Şarkının sözleriyle beraber rüyamı yazmaya devam ettim...
Saat 9'a kadar boş boş oturdum. Birden telefonum titredi, grupta saçma salak konuşmalar dönüyordu, sadece okudum. Onlar yazdı ben okudum. Sorun şuydu: çikolata dişlerimi hayat düşlerimi çürüttü cümlesinde virgül nereye konulacak. Bu sefer yazma gereği duydum
Yıldız: eğer şu şekilde olursa çikolata dişlerimi, hayat düşlerimi çürüttü bu çikolatanın dişleri hayatınsa düşleri çürüttüğü anlamına gelir, ama eğer çikolata; dişlerimi, hayat düşlerimi çürüttü şeklinde olursa çikolatanın hem dişleri hemde hayat düşerini çürüttüğü anlamına gelir.
Büyük bir sorun daha halledilmiş oldu. O sırada telefonum çaldı, arayan Güneş'ti, telefonu açıp kulağıma götürdüğümde Güneş'in sesini duydum "günaydın zeka küpüm!" "Günaydın" demekle yetindim. "Dışarı çıkmak ister misin? Ben her zaman hazırım"dedi. "Bilmem, sen istiyor musun?" dediğimde sesinin tizliğini bir kez daha fark ettim "tabikide, hemde çok istiyorum! Nolur gel gezelim!" "Tamam geliyorum ama beklemek zorundasın, şöyle 1 saate oradayım"
Ayağa kalkmadan önce annemi aradım ve dışarı çıkmak için izin istedim, biraz zorladı ama verdi. Üstümü değiştirdim ve kulaklığımla telefonumu çantama koydum. Cüzdanımı aldım ve çantaya attım, çıktım ve evi kilitledim. Elimde kahvemle yürümeye başladım. Hava kapalıydı, yağmur yağacak gibi duruyordu. Kulağıma kulaklığımı taktım ve herhangi bir müziği başlattım.
Vardığımda kapıyı çaldım, açar açmaz üstüme atladı "hoşgeldin! İçeri gelsene" kapının önünden geçmem için çekildi. Bende içeri girdim. İkimizin kişilikleri çok ters ama çok iyi anlaşıyoruz. "Dışarı çıkacağız değil mi?" diye soru sordu bende başımı aşağı yukarı sallayarak onayladım. El çırptı. "Alem deliye biz akıllıya hasret!" dedim, bu cümleyi her söylememde biraz darılmış gibi oluyor sonra gülüyor, aynı tepkiyi vereceğinden eminim. "Aaa aşk olsun, darıldım" dedi ve gülmeye başladı. "Nereye gitmek istersin benim delim?" "Seninle her yere giderim, yeterki yanımda sen ol" dedi ve ben şaşırdım. Gerçekten şaşırdım çünkü böyle cümleleri çok nadiren duyan biriyim.
"Hadi gel dışarı çıkalım, rüzgar nereye eserse oraya gidelim" dedim. Gülümseyerek başını olumlu anlamda salladı. Yağmurluğunu giydi ve şemsiyesini aldı. Şemsiyeleri açıp dışarı çıktık. Yağmur hızlı hızlı yağarken biz şemsiyelerin bizi götürmesine izin vermiştik. Hiç bilmediğimiz bir yere gitmek istiyorduk. Belki yeni yerler keşfetmek bize iyi gelir. "Bu çok eğlenceli! Her zaman yapar mısın bunu?" dedi, başımı evet anlamında salladım ve konuştum "genellikle yeni yerler keşfetmek için çokça yaparım, özellikle yağmurlu günlerde, çünkü yağmur yağarken rüzgarın ne tarafa eseceğini asla bilemem. Aslında bunu ilk defa bir başkasıyla yapıyorum" gülümsedi.
Yağmur kesildi ama rüzgar devam etti. Biz şemsiyeleri kapatıp yürümeye başladık. En sonunda rüzgarı bırakıp kendimiz yürümeye başladık, kafamıza neresi eserse. "Gel" dedim "burdan gidelim, yol genişliyor belki gezebileceğimiz yerler vardır". Arkamdan adım seslerini duyabiliyordum. Şıp şıp şıp... Yerler hala ıslaktı. Birden sesler kesildi, arkamı döndüğümde Güneş yoktu. Adını seslendim. Sonuç yok. "Güneeeeş!" diye bağırdım. Sonuç yok. Korkmaya başladım. Telefonumu çıkardım ve aradım. Ayağımın altından sesler gelmeye başladı, ve bende onun telefonunu buldum. Çok kötü diye geçirdim içimden. Çok kötü, çok kötü, çok kötü, çok kötü, ço... Bir çığlık sesi duydum. Geldiği yöne doğru döndüm. Dar bir ara sokak. Güneş'in telefonunu cebime attım ve koşmaya başladım. Çok güçsüzüz, dövüşebileceğimizi sanmıyorum. Ama elimizden ne gelirse artık. Koşuyordum ve bir yandan astım ilacımı sıktım. Fıst! Sonra çantasını gördüm, onuda boynuma taktım ve koşmaya devam ettim.
Umarım ona bir şey olmamıştır çünkü ona buraya gelmeyi ben önerdim. Tökezledim ve nerdeyse düşüyordum. Bir çığlık daha. Bu sefer yol ayrımı vardı ve nereden gideceğimi bilmiyordum. Her yol ayrımında olduğu gibi çok kararsız kaldım, ve yine rüzgara bıraktım. Sağ tarafa gitmemi söylüyordu. Koşmaya başladım, ve gördüğü manzara beni dehşete düşürdü. Simsiyah giymiş iki adam, biri Güneş'in ağzını eliyle kapatıyor, diğeri onu sürüklüyordu ve oda ayaklarını yerde sürterek çırpınıyordu. Soldan gittiler, koştum.
"Bırakın onu!" İkisi bana döndü, yüzlerinde maske vardı. Güldüler. Biri diğerine kafasıyla beni işaret etti. Üzerime doğru yürümeye başladı adam, korkmaya başladım, çok büyük ve cüsseliydiler, nasıl kurtulacağımızı düşünürken adam geldi ve beni arkamdan, kollarımdan tuttu. O anın telaşıyla çırpınmaya başladım. Sonra aklıma bir fikir geldi. Kendimi yüzüstü yere bıraktım, düşmemem için ellerimi bırakıp sırtımdan tuttu, o sırada ellerimi arkaya atıp bacağını tuttum, ayağa kalkarak çektim. Adam yere düştü, o anda karnına en sertinden botumun uzun kalın topuğu ile bir tekme vurdum. Biri tamam, sıra öbüründe.
Birden özgüven belirdi bende, sinsice gülmeye başladım ama hala korkuyordum. Adam üzerime yürüdü, koşmaya başladım. Bacaklarının altından kayarak geçtim ve Güneş'in elini tuttuğum gibi koşmaya başladım, o da koşuyordu artık. Arkama bakmadan ilerlemeye devam ettiğim sırada arkadan iki kişinin şıp şıp eden hızlı adımlarını duydum. Daha da hızlanmaya çalıştım ama Güneş koşamıyordu. Ve zaten kaçacak yer kalmamıştı. Çıkmaz sokağa girdiğimizi sonuna vardığımızda fark ettik. Karşımızdaki duvar çok düz ve yüksekti, tırmanmak ve ya atlamak imkansız. Duvara yaşlandık ve yavaş yavaş üstümüze gelen adamlara baktık. Çok hızlı ve fazla nefes alıyorduk. Güneş ağlıyordu. Gözlerimi kapattım ve odaklandım, onları nasıl bizden uzaklaştırırız diye düşünmeye başladım. Birden çok öfkelendim ve gözümü açtım, o sırada iki adam metrelerce uzağa uçtu. Bu da neydi böyle? Güneş bana şaşkın, ıslak ve kırmızı gözlerle bakıyordu. Ben, onları nasıl savurdum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yağmurlu Geceler /Tamamlandı/Wattys2020
FantasyAilesiyle birlikte yaşayan Yıldız, bir gün arkadaşı Güneş ile gezintiye çıkar. İkisi beraber yürürken Güneş kaçırılır ve onu kurtarmaya giden Yıldız içinde gizli olan bir farklılığı ortaya çıkarır... Çalınma ve ya kopyalanma durumunda yasal işlem ba...