Bazılarını azaltarak bırakmalıyız... Biranda kesilmez, kesin hikayeler.

698 60 14
                                    

"Neredeydin sen be?" Kapıya girer girmez 'sinirli' bir şeyle karşılaştım. Sanırım bu benim anneciğimdi.

"Geldim işte, nerede Asuş?"

"Cehennemin dibinde Asuş! Gitti kız. Bir buçuk saat oldu, bir buçuk! İnsanlar bir buçuk saatte Isparta'ya gidiyor sen buraya gelemiyorsun!"

"Anam, canım anam... Dur sakin ol. Şirketin yapısal ortaklarının bir tanesinin arabası arızalanmış. Bıraktım bende, ne yapsaydım? 'Aa, demek yolda kaldınız. İnşallah düzelir.' deyip basıp gitse miydim? Ya da Düğün Dernek filmdeki gibi, "Nereye gidiyorsunuz? Aa, bende oraya gidiyorum. Hadi görüşürüz." deyip gitse miydim?"

"İleride gönlüne yoldaş olacak birine sarılmak yerine paralara sarılırsın o zaman. Kaç yaşına geldin? Hayatına biri girdiği zaman nasıl açıklayacaksın bu yaşına kadar evlenmediğini? Kim inanır kendi isteğin olduğunu? Millet şerefsiz sanacak seni."

"Ne güzel işte. Gerçekten beni, ben olarak seven birini bulup evleneceğim demek ki."

"Yok öyle Harun Bey. Uğraşmak, çabalamak, merak etmek, yaşamayla öğrenmek bizim zamanımızdaydı. Sizin zamanınız hızlı, çabasız, marifetsiz, uğraşsız. Her şeye günü birlik muamelesi yapıyorsunuz. Yazık. Oysaki bir kitabın en güzel yerleri ortalarıdır."

"Kalmıştır belki sen gibileri validem? Ben kitap okumak değil, artık kitap yazmak istiyorum. Kaderimin yazısını kitaba taşımak istiyorum."

"Sen bilirsin valla oğlum. 30'ndan sonra bebeklerin peşinde koşturmak zor oluyor. Dinlenme döneminde harekete başlayacaksın. İşin zor."

"Annem, güzelim... Allah aşkına tamam. Öğüt atıcı gibisin. Hiç ıskalamıyor maşallah." Annemi alnından öptükten sonra odama çıktım. Bu annemde beni yakaladığı yerde kıstırıp evlilikten bahsediyor. Yok işte, Asuş masuş yok. Gitti hatun. Elimizdekinin kıymetini bilemedik. Ee, avcumuzun içinde sandıklarımız aslında karşı tarafın avuç içiymişte haberimiz yokmuş. Organları karıştırdık durduk yere. Odama çıkarken babam yakaladı beni. 

"Hoop, evladım nereye?"

"Odaya çıkıyorum baba." Hayır, evde dört yüz yetmiş beş tane oda var da benim mi haberim yok? Yukarı da topu topuna dört tane oda var zaten, onlar da sahipli. Koridor bile sahipli lan. 

Eski Türk Devletleri gibi, boş yer bulan boyunu ilan etmiş. Zaten kızların odasına geçişler aşırı pahalı. Ayak bastı parası alıyorlar. Selam vermeye korkuyorum, kendi kendime selam verip odalarının önünden geçiyorum. Selam verip borçlu çıkmaktan ciğerim soldu. Bir selam uğruna yâr, ne cüzdanlar tükeniyor... Babam hükümdar olduğu için sıkıntı yok tabii. İstediği odaya dalıyor adam, bir kaç dakika odayı inceledikten sonra kapıyı açık bırakıp çıkıyor. En son babam, Devrim'e, "Kapısız yerden mi çıktın lan? Kapat kapıyı ayı." dediğinde, "Bilmem anatomi işlemedik daha." demişti. Sonra babam vücudundaki bütün kemikleri kırınca uygulamalı olarak öğrenmişti. Canım kardeşim.

"Yok, odaya geçişler kapalı. Bir sürü et aldım, mezeyi de sen yap. Devrim de gelirken rakı alacak. Demlenelim biraz." Adama bak. Kendi küçük devletimize bizi sokmuyor. Hakkındır ama babuş. Buralar biz yokken hep dutluktu. Sen adam ettin, sen parasını ödedin. Gitmeyelim. Babam da konuşmaz, konuşmaz 3 ayda bir "rakı masası" kuralım diye tutturur. 3 ayın boşalımını, analizini, istatistikliğini yapar, evin erkekleri ve para getiren kişiler olarak gelir - gider tablosu çizer. "Oğlum bak, iyi kazanıyorsun da hayvan mısın? Aylık yedi bin nasıl yiyiyorsun? Biriktirsene biraz, camış mısın?" der, ilk bana salça olur. Ardından, "Hadi ağabeyinin parası var. Senin gelirin ortalamanın bir tık üstü. Senin neyine bu kadar harcama yapmak? İleride veletlerin olunca kokuya ekmek banarsınız. Torunlarla kızımı eve alırım sana seni almam. Görgüsüz herif. Onca parayı yedir, hâlâ sevgilim yok diye ağla sonra. Müstahak oğlum sana. Ulan Harun, avutma şu hıyarı. Omuz ağlama seansını 1000 liradan aç oğlum. Düşene bir tekme de sen vur. Ayağa kalkınca yolunu bulamayıp şaşırıyor hayta." der. Gelir - gider tablosu böylece kapanmış olur. Ben de o an hep, "Oğlum o kadar para yenir mi lan? Gerçekten ağzınla hatur hutur yesen bile o kadar yiyemezsin." der kendimi kınarım. Üç dakika sonra da, "Bir daha mı geleceğiz dünyaya baba?" lafını duyar, o lafa sonsuz saygılarımla katılırım. 

Şerefsizsin çünkü, yaparsın!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin