~43 | 2~

678 70 6
                                    

Theo hemen durumu krala bildirdi. Kraliçe mahkemeye çıkacaktı. Bir insanı sebepsiz yere öldürme suçundan yargılanıyordu. Özellikle bu kişi asil olduğu için dava açılmıştı.

Herkes kralın huzurunda toplandı. Elisanın babası da gelmişti. Herkesin üstünde bir tedirginlik vardı. Elisa heyecanlıydı. Ablasının ölüm suçunun cezası gerçekten verilecek miydi? Yerinde durmakta zorlanıyormuş gibiydi. Strese girmemeye çalıştı. Sadece olanları izledi.

Kraliçe kendinden emindi. Bir köylü çocuğu onu sarsabilir miydi? Asla! Kralın gözlerinin içine emin bir şekilde bakıyordu. Kraliçeye göre bu dava vakit kaybından başka hiçbir şey değildi.

Kral her şey hazır olunca vezirine emir verdi. Ve dava başlamıştı.

"Sayın Prens Theo, kraliçeyi neden suçlamaktasınız?"

"Kraliçemiz, sevgili eşim Prenses Elisanın ablasını hiçbir suçu yokken öldürtmüştür." Dediğinde kraliçe belli belirsiz güldü. Dolaylı yoldan yaptırmıştı. Ama adamlarına öldürün emri vermemişti.

"Peki kanıtınız var mı?" Dendiğinde bu sefer Prens güldü.

"Tabiki! İlk önce Prenses Lydiayı tanık olarak çağırmak istiyorum..." dedi. Kraliçe neden Lydianın çağrıldığını anlamamıştı. Ama Theo'nun gülüşlerinden bir şeyler planladığını anlamıştı.

"Prenses Lydia gelsin!" Dendiğinde prenses oturduğu yerden kalktı ve kralın karşısına geldi. Kralın merdivenlerinin birkaç adım altında bulunan vezir hemen sordu.

"Olayla alakanız nedir?" Dediğinde prenses önce annesi Kraliçeye sonra kardeşi Theoya baktı. Annesi hayal kırıklığı ve sorgulayan ifadelerle baktı. Kızı nasıl olur da annesini suçlandığı bu dava da aleyhinde konuşurdu? Bu hiç mantıklı değildi.

Theo ise sanki anlaşmayı hatırla dercesine bakmıştı. Prenseste olan her şeyi anlattı.

"Prens Louis Leydi Ellie'ye aşık olunca evlenmeyeceğini ve hep Ellie'yi bekleyeceğini söyledi. Ben de 'Senin için yaptıklarından sonra bunu bana yapamazsın!' Dedim. Ama dinlemedi. Bende harekete geçtim. Ama saray dışına çıktığımda hemen herkes yokluğumu fark ettiği için kendi başıma hareket edemedim. O anda abim Prens Theodor beni ziyarete geldi. Bana Prens Louisin yaptığının yanlış olduğunu ve bunu düzeltmemiz gerektiğini söyledi. Kardeşimizin iyiliği için dedi. Ben de kabul ettim. Abimin adamlarını kullanarak bir plan hazırladım. Ve uygulattım. Yangın çıktı. Ellie öldü..." Dedi. Elisa duyduklarına inanamadı. Lydia ablasının arkadaşıydı. Nasıl böyle bir şey yapabilmişti? Yaptıysa bile nasıl Elisanın yüzüne bu kadar rahat bakabilmişti? Elisaya gülümserken hiç mi rahatsız olmamıştı? Ellie bunu hak etmemişti!

Elisa gözyaşlarını tutamadı ve ağlamaya başladı. Gözlerinden oluk oluk su akıyordu. Onun ağladığını gören Theo Juliaya Elisayı götürmesini söyledi. Elisa ilk önce itiraz etti ama Theo emir verdiği için odasına gitmek zorunda kaldı.

 
Lydianın konuşmasından sonra sıra Theodora gelmişti. Theodor kralın karşısına çıktı. Kraliçe bu sefer rahattı. Oğlu kendine karşı gelemezdi. Çünkü Tina'nın hayatı kraliçenin elindeydi. Herkes kraliçeye destek olurken eğer Theodor annesine karşı gelirse annesinden alacağı tüm desteği kaybederdi. İki tarafta bunun farkındaydı. Ama Theodor annesine hiç bakmadı. Annesine bakıp kararından vazgeçmemeliydi. Sadece krala bakıyordu. Ve son derece ciddiydi.

"Majesteleri, Leydi Ellienin ölmesi için Prenses Lydia ile konuştum. Ama bu benim isteğim değildi. Sevgili Kraliçemiz beni eşimi öldürmekle tehdit ettiği için böyle yaptım..." dediğinde kraliçe sinirlendi. Ellerini yumruk yaparak sıktı. Tırnakları derisine batmaya başladı. Öfkesini yüzüne kusmak istiyordu. Oğlunun yaptığı aptalcaydı. Zaten annesi olmasa mantıklı bir hareket yaptığı da yoktu!

"Hayır Majesteleri! Prens Theodor yalan söylüyor! Ben ona hiçbir zaman leydiyi öldürmesini söylemedim!" Dedi. Theo güldü. Bunu bekliyordu. Kraliçenin ilk kaybedişiydi. Sonuçta artık Theo gelmişti. Bir şeyler değişmeliydi.

Theo yavaşça elindeki küçük kutuyu krala doğru götürdü.

"Majesteleri, Kraliçemiz böyle diyor ama ortada kanıt var. Sizin kraliçemize hediye ettiğiniz saç tokası ve Snow ailesinin yüzüğü..." dedi ve kutuyu krala verdi. Kral kutuyu inceledi. Kral gerçek olmamasını ümit etmişti. Kraliçenin masum olmasını istedi. Ama gerçekti.

Kraliçenin kendi oğulunu tehdit etmesi korkunç bir şey olmasının üstüne masum bir insanı oğlu seviyor diye öldürtmüştü. Kraliçe hep bu kadar kalpsiz biri miydi? Yoksa güç onun gözlerini mi kör etmişti?

Kral eşine düş kırıklığıyla baktı. Onu ilk gördüğünde masum genç bir hanımefendiydi. Gülümseyince yanağında oluşan gamzeleri krala çok sevimli geliyordu. Şimdi o gülüşleri, bakışları ve sevimliliği yoktu. Hala çok güzeldi. Ama bir o kadar kalpsiz.

Kral üzüntüyle konuştu. "Leydi Ellienin öldürme suçundan dolayı Kraliçenin iç sarayı yönetme yetkisini elinden 1 yıllığına alıyorum, ve Prenses Aileene veriyorum. Prens Theodorun dış askeriye yönetimini elinden alıp Prens Theoya veriyorum. Prenses Lydia'ya ise bütçe kısıtlaması getiriyorum." Dediğinde Prens Theo konuştu.

"Majesteleri, Prenses Lydianın cezası hafif olmadı mı?" Dediğinde kral düşündü. Evet hafifti. Ama kızına kıyamamıştı. O çocuklarına ceza vermekten hoşlanmazdı.

"Önerin nedir?"

"Majesteleri, cezayı vermek haddime değil ama bence asil olmayan biriyle evlendirip satüsünü düşürebilirsiniz." Dediğinde kral hemen kızına baktı. Kızı Üzgün görünmüyordu. O da buna olur mu diyordu yani? Kızı üzülmeyecekse sıkıntı yoktu.

"Peki, cezası öyle olsun..." Dediğinde kraliçe sinirlendi. Dişlerini sıktı. Öfkeyle alevlenen gözleriyle Theoya baktı. Theo kimdi ki prensesin cezasına karışıyordu? Herkes haddini bilmeli!

Kraliçe hemen kralın önüne diz çöküp konuştu.

"Kralım! Prensesin cezası çok büyük bir ceza! Üstelik ceza olarak evlendiği için bir daha asla asille evlenemeyecek! Lütfen ona bu kadar büyük bir ceza vermeyin!" Dediğinde kızı da yan tarafına gelip eğildi. Artık Daniel'e evlenebilecekti. Annesi neden karışıyor ki?

"Kralım! Ben cezama itiraz etmiyorum. Gereği neyse uygulayın lütfen!" Dedi ve annesi ona sinirle baktı. Avuçlarından akan kan yerde lekeler oluşturmuştu. Sinirlerine hakim olamayan kraliçe sinirinden ağladı. Anlaşılan çocukları Theo tarafından kullanılıyordu. Ama kraliçe burada olduğu sürece hiçbiri başarılı olamayacaktı!

"Dava kapanmıştır!" Dedi ve kral odadan çıktı. Kralın ardından herkes odayı terk ediyordu. Bay Snow cezalara öfkeliydi. Ne yani kızının ölümünün cezası bu kadar mıydı? Hayır! Kraliyet üyesi olmanın bir önemi var mıydı? Kim olursa olsun onların bir insan öldürdüğü gerçeğini değiştirmiyordu. Cezaların hiçbiri ne kızının ne damadının ne de eşinin ruhunu rahatlatacaktı. Kraliyet ailesi adaletsizdi!

Bay Snow karar vermişti. Kendi kurallarına göre ceza verecekti. Öncelikle kızıyla yemek salonunda yemek yedi. Kızına cezanın ne olduğu söylemedi. Kocan söyler diyip geçiştirdi. Kızıyla güzelce vakit geçirdikten sonra yemeğini bitirdiler ve kalktılar. Tabi bay Snow kalkarken bir bıçağı cebine attı. İnsanların bıçağın kaybolduğunu fark etmesinde sorun yoktu. Onlar bıçağı kimin aldığını çözene kadar Bay Snow işini çoktan halletmiş olacaktı.

OyuncakçıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin