Gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülmesine izin verdim. Yüzüme doğru esen rüzgar saçlarımı savuruyor ve ciğerlerime doluyordu. Çakan şimşekler fırtınanın habercisiydi. Küçük yağmur damlaları yüzüme vuruyor ve gözyaşlarıma karışıyordu.
Eve gitmek istemiyordum. İlk kez eve gitmek istemiyordum. Orası hatıralarla doluydu.
Yürümeye başlayalı ne kadar olduğunu bilmiyordum ama enerjim tükenmişti. Kalbimin güçlü atışlarını hissedebiliyordum.
Boğazımdaki düğüm canımı çok yakıyordu. Ağlasam da geçmiyor, haykırmama engel oluyordu. Rüzgar saniyeler geçtikçe kuvvetlenirken acımı hissediyor ve içimdeki yangını körüklüyor gibiydi.
Ellerimi saçlarımdan geçirip kafamı kaşıdım istemsizce. Ben ağladıkça başımın ağrısı artıyordu sanki. Bir an için sessizleştim ve etrafı dinledim. Gök gürültüleri, rüzgar, yere düşen yağmur damlaları.Hepsi bu.
Başka bir ses yoktu etrafta. Burnumu çektim ve kaldırıma çöktüm. Gözyaşlarımın görüşümü bulanıklaştırması umurumda değildi. Cebimdeki sigara paketini çıkarıp yaktım. Üzerime uzanan ağaç dalları yapraklarını siper ederek beni koruyorlardı. Hoş ıslansam da fark etmezdi, ıslanmasam da.Bu kabustan uyanmayı binlerce kez diledim. Ağlamak beni o kadar çok yormuştu ki hemen şu kaldırıma uzanıp buz gibi taşın üzerinde uyumayı istedim bir an için. Yanımda onun uyumayacağı bir yataktan daha rahattı burası. Bana onun yokluğunu hatırlatacak evden daha yuvaydı artık sanki bu kaldırım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde duvarlardaki çerçevelenmiş fotoğraflarımızı ilk kez görmek istemedim bu gece.
***
Bugün herkes buradaydı. Onun hiç sevmediği insanlar, küs olduğu akrabaları, yıllardır konuşmadığı kardeşleri, ilişkilerini kestiği arkadaşları... Herkes... Hayatının köşesinde parmağının izi olan herkes, onun hayatının son bulduğu gün de buradaydılar. Ve ben de buradaydım. Onun yanında bulunmayı ilk kez istemedim. İnsanlar onun toprağın altına koyulan tabutuna hüzünle bakıp ağlarken ben de vardım . Annesi bağırarak feryat ederken, oradaydım. Babası hiç çaresi olmayan bu derde sadece susarak dolu gözlerle baktığında, oradaydım. Tabutunun üzerine toprak atılıp, dua edildiğinde, oradaydım. Oracıkta işte. Ellerim benden bağımsız gibi, canım ellerimden kesilmiş gibi bedenimin yanından aşağı sarkarken oradaydım. Tam orada, mezarının yanı başında.
Ailesi de tanırlardı ama sevmezlerdi beni. Yakıştıramazlardı biricik kızlarının yanına. Sarı papatyalarına layık olamayacaktım asla. Sevmezlerdi beni çünkü ben kötü biriydim. Kızlarına iyi bakamazdım.
Annesi beni gördüğünde Nükhet'in canlı kalan bir parçasını bulmuş gibi sarıldı. Yalan değil, öyleydim. Elleri hala kalbimin atışlarını hissetmek üzere koyduğu göğsümde gibiydi.
Babası hiç bakmadı bile bana.
Annesi bana sarılıp hıçkırarak ağlarken bana bakamadı. Ben de hareket edemedim. Olduğum yere mıhlanmış gibiydim. Tabutunu nasıl taşıyabildim, buraya kadar nasıl yürüdüm hiç hatırlamıyorum.Sadece uyanmayı bekledim. Bu kötü kabustan uyanmayı. Ellerimi hiç hareket ettiremedim. Omuzlarımı kaldırıp da dik duramadım.
Gözlerimin ağrıdığını ve şiştiğini hissettiğimde ağladığımın farkına anca varabilmiştim. Yüzüm o kadar donuktu ki tepki vermekten bile acizdim. Göğüs kafesim kalbime dar geliyordu.
Nükhet'in tabutu küreklerle örtülmeye devam ettiğinden dayanamayıp olduğum yere çöktüm. Babası elindeki küreği bırakıp beni sakinleştirmeye geldiğinde bağırdığımı anladım. Ben daha önce hiç bağırarak ağlamamıştım. Girdiğim şok beni bedenimden bihaber kılmıştı. Kontrol ellerimden akıp gidiyordu. Telafi edemeyeceğim geri alamayacağım bir şeydi bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KENDİNE İYİ BAK SEVGİLİM
Romance* Karan, hemen yanında oturan Çağıl'ın gözlerinin içine dolu dolu baktı. Şöminenin ateşinin loş ışığı yüzlerini aydınlattıkça sakladıkları duyguları da gün yüzüne çıkarıyordu. Çağıl kendini suçlu hissediyordu. Karan'ın bakışlarından kaçmaya çalışsa...