Oturup dertlerine baktım. kendimde kaybettiklerim geldi aklıma. Bazen hiçbir çaba fayda etmiyor. İsteklerimiz çocukken hayalini kurduğumuz bisikletimizin heyecanıyla doluyken, gerçeklerimiz dizlerimizdeki yara izlerinden anlaşılabiliyor. Çok koşmak istedim mavi gökyüzüne, bulutlara sarılmayı, oksijenin ciğerlerimizi ferahlattığı günleri...Sıkışıp kaldığımız betonlaşmış bedenlerde ruhlarımızı hissedemiyoruz artık. Kişisel sorunlarımızı bir kumbarada biriktirirken, kumbaranın dolup taşacağını düşünemedik belkide. Bazen aradığımız bir çift göz, bazen bir gülümseme ve bazense ruhunun aynasını görebilmekti. Bazen senden bir tane daha olunca anlıyorsun ne kadar çok derdinin olduğunu. Geçmişin acısını sen ne kadar taşıyorsan o da taşıyor yüreğinde mesela. Unutamadığı anıların aynısını sende kendinde yaşıyorsun. Bazen o anıları sana sen gibi olan insanı hatırlatıyor. Hatırlarken eskinin tadını alıyorsun damağında. Geçmişin tadının ne kadar tatlı-acı olduğunu fark ediyorsun. Bazı şeyler zamanla geçiyor, bazı şeyler de zamanla birikiyor omuzlarında. Dizindeki yara kısa bir sürede iyileşebilir ancak ya gönlündeki?
Sürekli yeni bir hayata atıyoruz kendimizi; yeni başlangıçlar, yeni perdeler, halılar. Bazen yeni doğan bir bebek gibi ruhumuz. Yeniden öğrenmeyi ve sevmeyi deniyoruz. Sahi kaçında başarılı olduk ve yaşlandık? Her yeni başlangıç, yeni bir geçmişe sebep olmadı mı? Daha kaç kez sevmeyi deneyip öleceğiz?
"Kendi kendime yalan söyledim bugün. En büyük günahım buydu galiba."