*flashback*
siyah montunu giymişti sarışın kadın, havanın soğukluğundan dolayı da titriyordu.
uzunca bir süre yürüdükten sonra bir banka oturdu, denizi seyretti. fırtına çıkacaktı galiba.
meltem hafif hafif esiyordu.oturduğu yerden kalkan kadın, ağır ağır yürümeye devam etti.
en son geldiği yer şehrin ortasında terk edilmiş, eski ve yüksek bir binaydı.anıları düşünerek çıktı eski merdivenlerden, çok da hızlı değildi.
yavaş yavaş hayatındaki her şey gözünün önünden geçiyordu.terasa geldiğinde gözlerini gökyüzüne dikti.
bulutların arasından zorla görünen güneşi selamladı. kısık gözlerini biraz daha kısarak aşağı baktı sonra. yüksekti burası, gerçekten çok yüksek.bıraktı kendini aşağı sonbaharda savrulan bir yaprak misali. rüzgarlı havada aşağıya doğru gidiyordu. sonsuzluğa gitti sarışın kadın.
kadının cansız bedenini götürdüklerinde polisler montunun cebinde 9 kısa mektup, bir kadın fotoğrafı ve bir de kurumuş beyaz gül buldular.
byul ve yongsun gökyüzünde buluştular, bir daha ayrılmamak üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nahif beyaz güller, moonsun.
Fanfiction...yongsun, artık her sabah başucuna beyaz güller bırakacağım kimse yok.