0.3

5K 290 96
                                    

Günümüz (2014) , Luke

Parmaklarım gitarın telleri arasında kayarken çıkardığı hafif gıcırtılar çalmakta olduğum melodinin arasına karışıyordu. Bu durumdan daima nefret etmiştim. O saf melodiyi duymak isterken aradaki kulak tırmalayıcı sesler yalnızca rahatsız ediciydi. Aynı saf mutluluğu hedeflerken karşıma çıkan pürüzler gibi.

Penayı fırlatarak gitarı yere bıraktığımda karşımdaki yatakta uzanmakta olan Michael yavaşça gözlerini araladı.

" Neden durdun? "

" Gıcırtılar sinir bozucu gelmeye başladı. " Sıkıntıyla nefesimi dışarı üflediğimde Michael kaşlarını çatarak doğruldu.

" Pek duyulmuyorlardı. "

O, böyleydi işte. Pürüzleri görmezdi, görmezden gelirdi. Onun için saf mutluluk asla bir hedef olmamıştı. Hayatının hiçbir anında rahatsızlık duymamıştı önüne çıkanlardan. Bir çok konu gibi bunda da çatışıyordu düşüncelerimiz. Biz çok farklı iki kişiydik aslında. Tek sorun birbirimizden uzak durmayı başaramayışımızdı. Ne zaman farklı yönlere gitmeye çalışsak sonumuz aynı yatakta bitiyordu. Yani bir elmanın iki yarısı olmadığımız gibi mıknatısın birbirini iten aynı uçları olduğumuz da söylenemezdi.

" Michael, " ismini mırıldandığımda tekrar bir sıcaklığın vücudumda gezinmeye başladığını hissettim. Onun o uykulu gözleri, kusursuz beyaz teni ve saçlarıyla mükemmel bir uyum içinde parlayan kırmızı dudakları ile karşı karşıya olduğum her an kalbimi göğüs kafesimin içinde tutmakta zorlanıyordum.

" Ihm-hm? "

" Arkadaşlarımıza yalan söylemek konusunda iyi hissetmiyorum. " İçimden geçenleri zor da olsa söylediğimde onun verebileceği tepkiden korkarak dudaklarımı ısırmaya başladım. Piercingimin metalik tadı karşısında yüzüm buruşurken o yerinden doğrularak bana doğru yaklaştı.

" Onlara yalan söylemiyoruz ki yalnızca arasıra onlar etrafta değilken de takılıyoruz. " Bana doğru eğildiğinde kalbim o kadar hızlı atıyordu ki yemin ederim bir an bayılacağımı sandım. Elleri ile yüzümü kavradığında dokunuşları bir kez daha beni ürpertmişti. Onun her dokunuşu ilki gibi ürpertiyordu bedenimi, her sefer ilki kadar heyecanlandırıyordu. Bir süre gözlerini gözlerime kilitledi. Tek yapmak istediğim kusursuz dudaklarına ulaşmak olsa da kendimi dizginlemeye çalışarak iç geçirdim. O ise buna gülümseyerek burnuma minik bir öpücük kondurdu. Islak dudaklarını yüzümde hissetmem ile anlık bir titreme vücudumu sardıysa da hemen toparlanmıştım.

" Arkadaşlar arasında olur böyle, endişelenme. " Ses tonu o kadar yumuşak ve huzurluydu ki onun söylediği her şeye inanmak istiyordum. Ama hayır, bu sefer ona karşı duvarlarımı indirmek yoktu. Zaten şimdiye dek zayıf noktalarımı yeterince göstermiştim ona. Yüzümü elleri arasından kurtararak ayağa kalktığımda şaşkınlıkla bir kaç adım geri çekildi.

" Senin küçük sürtüğün olmaktan bıktım. " Onun karşısında bu şekilde dikilirken sesim yükselmişti ve çoğu zaman olduğundan daha kendime güvenir çıkıyordu.

" Küçük sürtük mü? Seni küçük sürtüğüm olarak gördüğüm falan yok. " Michael'ın kaşları çatılırken sesi en az benim kadar yüksek çıkmıştı. Sıkıntıyla elini saçları arasında dolaştırırken sinirle ona olan bakışlarımı sürdürdüm.

" Seks oyuncağına ne dersin? " cümlem biter bitmez söylediğim yüzünden duyduğum utanç ile kıpkırmızı olduğumu hissedebiliyordum. Ama inkar edecek gücüm yoktu. Çünkü cümlem bir yalan değildi. Michael Clifford'ın seks oyuncağı olduğum su götürmez bir gerçekti. Kendimi ucuz fahişeler gibi hissediyordum.

" Arkadaş tamam mı? Seni arkadaşım olarak görüyorum. " Bu tanıdık kelimeler zihnimde yankılanırken saf bir öfkenin vücudumu sardığını hissettim. Şuanki durumda onun beni seks oyuncağı olarak görmesi bile daha iyi hissettirirdi. En azından o zaman benimle bir şeyler paylaştığını itiraf etmiş olurdu. Ne kadar yalnızca yatakta kalsa da bilirdim. Ama arkadaş demek, arkadaş demekti işte. Bir özelliği yoktu. Calum veya Ashton gibi. Arkadaş. Gerçi bizim durumumuzda bu daha değişikti. Biz daha çok birbirini düzen iki arkadaştık.

" Her arkadaşınla bunları yapıyor musun? " Sesim barındırmasını beklediğim sinirden uzak, daha çok kırgın çıkmıştı. Fakat bunu farkettiğimde toparlamaya çalışarak tüm o öfkemi geri kazandım. " Yani diyorum ki tüm arkadaşlarınla böyle düzüşüyor musun? " Bu sözlerim karşısında çenesi kasılmaya başlamıştı. Açıkca görülüyordu ki sözlerim sonunda onu sinirlendirmişti. Boynundaki damarlar az sonra patlayacakmış gibi belirginleşmişti.

" Hepsiyle değil yalnızca azdığımda kıçını önüme serecek kadar gurursuz olan sarışınlarla. " Sesi odanın her yanında yankılanırken onu vücudumda biriken tüm öfkeyle iterek yere düşmesine sebep olmuştum.

" Siktir git! " diye bağırdım yerde yatan arkadaşıma iğrenerek bakarken. " Çık git evimden! " toparlanarak ayağa kalkarak önümde dikildi. Bir şey söyleyecekmiş gibi bir kaç saniye yüzüme baktıktan sonra kapıyı arkasından çarparak çıkıp gitti. Yüzümde hala o iğrenmiş ifade vardı. Ama bu onu sevmediğimden değildi. Aksine onu seviyordum, onu o kadar çok seviyordum ki bu canımı yakıyordu. Onu o kadar çok seviyordum ki bu gururumu ayaklar altına almak anlamına gelse bile ondan vazgeçemiyordum.

Ve aslında düşününce, o haklıydı.

Ben, o her azdığında kendimi ona sunan gurursuz bir sarışından başka bir şey değildim.

sizi seviyorum xx

Friends | Muke ClemmingsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin