Günümüz, Michael
" Siz ikiniz kavga falan mı ettiniz? " Calum elindeki oyun konsolunu kenara bırakarak arkasına, rahatsız deri koltukta oturan Luke ve bana döndü. Onun konsolu bırakması üzerine Ashton oyunu durdurmuştu. O da Calum gibi arkasına döndükten sonra yerinde doğrularak yanımıza doğru ilerlemeye başladı. Koltukta ortamıza oturmadan önce kaşları çatıktı.
" Bu da nereden çıktı? " Luke, başını bir saniye için bile elindeki telefondan kaldırmadan sormuştu. Ona doğru baktım, bu umursamaz tavırları o kadar cezbediciydi ki Ashton aramıza geçerek oturmasa odadaki kimseyi umursamadan onun üzerine atlayabilirdim. O gerçekten kusursuz gözüküyordu. Aşağı inmiş göz kapakları eşliğinde yanağına değen sarı kirpikleri, özenle yaratılmış hissi veren hokka burnu ve ince, pembe dudakları... Her bir hücresi yalnızca sevmem için yaratılmış gibiydi. Yine de tüm bu düşüncelerimi dile getirmektense burada sessizce oturmak daha kolaydı benim için.
" Çocuklar, birbirinize karşı soğuk tavırlarınız o kadar belli ki-
" Tanrım hava neredeyse 40 derece ve bu odaya kar yağıyor! " Calum, Ashton'ın sözünü keserek bize doğru bağırdığında derin bir nefes alarak sakin kalmaya çalışıyordum. O gün olanlardan sonra Luke ile hiç konuşmamıştık. Ta ki bugün Calum hepimizi oyun gecesi için çağırana kadar. Onun bana sinirli olduğunu biliyordum. Söylediklerimin ağır olduğunu ve onun bunların hiçbirini haketmediğini de. Fakat şu anda yapabileceğim tek şey hiçbir şey olmamış gibi davranmaktı.
" Biz iyiyiz, değil mi Lukey? " ona uzanarak elimi yumuşak saçları arasına daldırdığımda hızla kafasını kenara çekti.
" Evet, harikayız. " dedi, isteksizliği ve sıkıntısı sesine yansıyordu.
" Pekâla, umrumda değilsiniz. Biriniz şu konsolu alsın ve yanıma geçsin, Ashton bu işte gerçekten berbat! " Calum'un isteği karşısında Luke ile aynı anda koltuktan kalktığımızda dudaklarım arasından bir kıkırtı çıktı. Bir süre ona baktım, o ise ekrandaki oyuna bakıyordu.
" Michael! " Calum eline aldığı konsolu bana doğru salladığında ancak gözlerimi ondan ayırabilmiştim. Elinde tuttuğu konsolu alarak yere çöktüm.
" Zaten sadece lavaboya gidecektim. " Luke yüzünü buruşturarak salonu terkettiğinde bir bahane düşünerek yanımda oturan Calum'a döndüm. Burnunu kırıştırarak takımının Ashton yüzünden gerileyen skoruna bakıyordu.
" Atıştırmalık bir şeyler alıp geleceğim. " diye mırıldandıktan sonra oturmakta olduğum rahatsız parkelerin üzerinden Calum'un tüm sitemlerine rağmen kalkarak Luke'un arkasından ilerledim. Onu tam lavabonun kapısında bileğinden yakaladığımda bıkkınlıkla bana döndü.
" Ne var? " mavi gözleri hiç olmadığı kadar boş bakıyordu. Daha önce onun bana bu şekilde baktığını hiç görmemiştim. Hep hayranlıkla üzerimde süzülen gözleri sanki nefretle kısılmıştı.
" Konuşmak istiyorum. "
" Ben istemiyorum. " Bileğini benden kurtardıktan sonra hızla lavaboya girerek ardından kapıyı kapattı. Onu orada beklemeyi düşündüm ama içeridekileri şüphelendirmemin hoş olmayacağı gerçeği aklıma gelince salona geri döndüm.
" Atıştırmalıklar nerede? " Ashton yüzünde büyük bir hayal kırıklığı ile bana baktığında ne demek istediğini anlamaya çalışarak ona baktım. Bir kaç saniye süren sessizlikten sonra ne demek istediğini anladığımda içimden kendime kızıyordum. Evet, atıştırmalık almaya gidip üç saat sonra eli boş dönen tek salak ancak ve ancak ben olabilirdim.
" Calum, lanet olası evinizde yemeye değer hiçbir şey bulamadım. " Kendimi kurtarmaya çalışırken daha da dibe batmamak için içimden resmen Tanrı'ya yalvarıyordum. Fakat Tanrı, Luke Hemmings gibi bir güzelliğe yaptıklarım karşısında beni cezalandırmak istiyor olmalı ki beni iyice zora sokmuştu.
" Doğru odaya girdiğinden emin misin? Masada pizza duruyordu. " Calum tek kaşını kaldırarak bana baktığında dikkati dağıtacak tek şeyin oyun olduğunu düşündüm ve kafasına bir şaplak attıktan sonra konsolu elime alarak oyunu tekrar açtım.
" Bu anı tarihe kazımalıyız! " Ashton arkadaki koltuktan bağırdığında Luke odaya yeni girmişti. Ona soru soran gözlerle baktıktan sonra Calum ve bana döndü.
" Neden bahsediyor? " diye sordu onu göstererek. Ama sorusu daha çok Calum'a yönelikti. Çünkü hala benimle konuşmayı reddediyordu. Hatta bana bakmıyordu bile. Aramızda beş metre ya vardı ya yoktu fakat ben aramızda binlerce kilometre varmış gibi hissediyordum. Tekrar seneler öncesine dönmüş gibiydik. Bu sefer tek fark nefret eden taraf oydu ve umutsuzca onu arzulayan taraf ise bendim.
" Michael, atıştırmalık bir şeyler almaya mutfağa gitti ve evde pizza olmasına rağmen eli boş döndü. Michael! Pizza! İnanılmaz! " Luke, hala boş bakan gözleri ile Ashton'ı baştan aşağı süzdükten sonra bir kaç saniye için bana döndü. Bu bir kaç saniyede nasıl oldu da her şeyi anladı bilmiyordum ama sanırım Tanrı benden yana olmasa da Luke Hemmings benden yanaydı. Eh, benim dünyamda o da bir tanrı sayılıyordu zaten.
" Pizzayı ben yedim. Yalnızca bir kaç dilim vardı zaten. " omuzlarını silkerek beyaz deri koltuğa, Ashton'ın yanına oturduğunda derin bir nefes aldım ve ona minnettar bir şekilde gülümsedim. Ama o bana yine delip geçen soğuk bakışları ile cevap verdi.
Biliyordum ki bunu benim için değil küçük sırrımız için yapmıştı.
Yani günün sonunda ne Tanrı ne de Luke Hemmings yanımdaydı.
şimdi bir saniye durup multiye bakabilir misiniz? CLIFFORD TAKE THE WHEEL