Zaman...ne çabuk geçiyor değil mi? Bir, iki, üç, dört, beş gün geçiyor da geçiyor. Artık eskisi gibi değil günler; bugün bitmiş bakmışsın yarın olmuş. Seneler bile çok çabuk gelip geçerken bugün yarın ne ki?.
Zaman geçiyor evet, Jaebum ile zamanlarımız da geçiyor işte. Bugün yarın derken biz tanışalı 3 ay oldu. Hayalet gibi rafların arasında dolanıp çıkıp giden adam şimdi soluklarımı paylaştığım kişi oldu. İlişkimizdeki son durumu anlatsam; böyle nasıl desem birbirimize tanıyarak ve bolca vakit geçirdiğimiz bir ilişki. Daha çok keşfetmeye çalışıyoruz birbirimizi. Yavaş alıyoruz belki ama olsun. Bir insanı tanımak zaten başlı başına zorken doğru dürüst tanımadığın bir insan ile ciddi bir ilişkiye balıklama atlamak mantıklı değil bana göre. Şimdi siz dersiniz şak diye öpüşmek niye o zaman? Tensel çekim diyelim, bahanemizi sunalım.
Aslında bahanelere de ihtiyacım yok, ihtiyacımız yok. Onunla ne istiyorsak onu yapıyoruz. Hazır olduğumuz an da bu ilişkiye bir ad vermekten gocunmayacağımızı biliyorum.
"Jackson, ne içersin?"
"Sen kendin ne içiyorsan bana da aynısı olsun."
Kafasını sallayıp salonun kapısında kaybolduğunda derin bir nefes verip oturduğum yerden kalçamı hafifçe kaldırıp kotumun arka cebinden cep telefonu aldım.
Bildirimlere üstün körü göz gezdirdiğimde bizim üniversite sınıf grubunda yine olayların döndüğünü gelen mesaj sayısından anladım. Bu grupta okul konuları dışında konular konuşulmuyor; o yüzden çok mesaj olmasından bir tahmin yürütebiliyorum. Konumuz ders seçimi tabi ki. Okul tatilinin bitmesine son 1 hafta kaldığı için. Neyse ki ben seçimi yaptım o yüzden takmayıp kapattım. Şu an bakamam zaten dikkatime vermem gereken yakışıklı bir bey var.
Derken kapıda elinde iki kupa ile çıkıp geliyor. Elimdeki telefonu ortadaki sehpaya bırakıp bana yaklaştığında uzattığı kupayı aldım. Yanıma oturduğunda yumuşacık olan koltuk onunla daha çok çökmüştü.
"Evinin çok sıcak bir havası var."
Kafasını sallayıp sırtını koltuğu yasladı. "Dizayn ederken özellikle buna dikkat ettim. Bulunduğum ortam ruh halimi çok etkiliyor."
"Kütüphanenin bu kadar büyük olmasına da şaşırmadım." Güldü.
"Aslında aldıklarımın yarısı burada yok bile. Etrafımdaki insanlara bazı kitaplarımı veriyorum. Bu nimetlerden herkes yararlansın isterim."
Dudaklarım kupa kenarındayken söyledikleri ile anlık yüzümde tebessüm oluşmuş ve yudum aldığımda ağzıma dolan güzel aroma ile inlemiştim.
"Müthiş bu! İlk defa bu kadar güzelini içtim."
"Karşında kahve manyağı bir adam var da ondan.."
"Hım, zihnime kazıdım bunu o halde."
Kafamı çevirip gözlerine bakarak söylediğimde sırıtıp "kazı tabi," dedi.
Gülüşüne gülüşümle karşılık verirken "nerden bu kahve," dedim.
"Gittiğim her ülkeden bulduğum kahveleri alıyorum. O da bunlardan biri."
"Ciddi misin?" Gözlerim büyürken kafasını salladı. Yüzünü daha rahat görebilmek adına bedenimi hafifçe çevirip rahat bir pozisyon aldığımda o da elindeki kupayı bacağına koydu.
"Evet, çok seviyorum elimde değil. Sevdiğim şeylere ayrı bir hevesim oluyor. Kitaplardan anlamış olman lazım."
"Çok sevdiğin öyle mi?" Munzur bir ifade ile sorduğumda o ciddiyetini bozmadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klasik Siyah & jackbeom
FanfictionKitap kokusunun hakim olduğu rafların arasında dolaşan siyah bir gölge. Ön yargılarımızı yıkmaya hazır mıyız?