Yalanlar ve Dolanlar -3.13

33 8 5
                                    

Hope Andrea Mikaelson

Ertesi Gün

"Dürüstlük taslayan insanlar kusurlarını başkalarından ve kendilerinden gizleyenlerdir, gerçek dürüst insanlar ise bu kusurlarını iyi bilen ve itiraf edenlerdir" demiş, François Rochefaucauld.

Ancak dürüstlük beraberiyle yalnızlığı da sürükler. Ve bu evrende vücut bulmuş her ruh yalnızlığa mahkumdur. Oysa tek kelime, söylenişi nasıl da kolay. Ama yaşanması ne kadar da zor. Bir nevi düşleri ve kabusları, iyiliği ve kötülüğü temsil ediyordu. Fakat... Düşlerden sonra başlamaz mıydı kabuslar? Bir düşten uyandığımızda başka bir kabusa uyanmıyor muyduk zaten? İyilik adına hiç kötülük yapılmasaydı, dünyada küçük bir kötülük yapılmış olurdu belki de. Eski bir kitabın tozlu satırlarında da yazdığı gibi iyi bir adam köle olsabile özgürdür ama kötü bir adam kral olsa bile köledir. Belki de bu bile herşeyi açıklıyordur; Pek, ya bu bizi nereye getiriyor?

Önümdeki sayfaları kaplayan latin kelimeleri okumaya başladım. Açıkcası kara büyülerle dolu bu kitabı ilk kez görüyordum. Daha benden bunu bile saklıyorlarsa, kim bilir daha neler saklıyorlar!? Ama asıl tuhaf olan bu değildi. Büyülerin Kai Parker'ın kullandığı büyüyle benzerliği, tuhaf olan şey asıl buydu işte. Neredeyse aynısı derdim ama değil. Belki de aynı amaca hizmet ediyorlardır, ya da aynı kişiye. Son günlerde yaşanan şeyler, arka arkaya gelen ölümler, bir de Kai falan... Tüm bunların tesadüf olma ihtimali nedir ki? Keşke olabilse ama hayır! Birbirleriyle bağlantılı olmalı, arkasında birileri olmalı. Benden ölümüne nefret eden birisi derdim ama Kai benim porblemim olmaktan çok uzakta, yani tek sorun ben olamam.

Bildiğim tek birşey var; O da karşımızda bir düşmanımızın olduğu, belki de yıllardır başımıza bir çorap ördüğü ve kazanmaya çok yakın olduğu. Düşmanımızın kaybettiğini söyleyemem. Çünkü buradan bakınca o kadar cesetle hiç de kazanmış gibi görünmüyoruz. Ama anlamadığım şey böyle bir caniliği kim yapmak ister ki!?

Şu dışarıdaki kutup soğuğuna rağmen, çita gibi ince bacaklarını birbirine sürterek çekmeceleri söylene söylene talan ediyordu adeta. Ve sonunda eline geçen ilk kitabı fırlattığı gibi duvardan sekerek Jacques'ın kafasına gelmesiyle, Jacques'ın "Oha ama kum torbası mıyım ben!?" diye çemkirmesine karşı bile hiç istifini bozmayarak söylenmeye devam etmişti. Bu hallerine karşı kendimi tutamayıp dudak altından gülerek yorgana sarıldığımda, istemsizce Jacques'ı izlerken bulmuştum kendimi. Hala başını ovuyordu, acımış olmalı. Dört gün boyunca hiç konuşmamıştık, dört gün ya. Şu ceset olayları ayrı tabii. Böyle olmak çok zordu, onsuz kalmaya alışkın değildim ki ben. Jacques bakışlarımdan cesaret alarak öne doğru eğildi ve fısıldadı.

"Sanırım senden dilemem gereken bir öz-"

Ama cümlesini tamamlamasına bile izin vermeyerek sözünü kestim. "Bunu tartışmak için daha doğru bir zaman olacağına eminim."

Aslında öyle bir zaman dilimi olduğunu bile sanmıyorum; Belki de o doğru zaman dedikleri şey asla gelmeyecekti ve biz de şu dünyada harcanıp gidecektik. Yalan mı? Toprağın altına hapsolan sevdiklerimizi düşününce, kalbim yeterince kırık zaten. Ve bir delinin kuyuya attığı taşla ortaya meteor taşı gibi düşen kaos, yani Lizzie'yi kastediyorum deli derken.

"Tanrı ağzını yalan dolayan herkesin dilini yılanlara yem etsin!"

"Bok vardı da rahatımızı bozduk!"

"Kim bilir bizden daha neler saklıyorlar!?"

"Bir bildikleri var ki saklıyorlar değil mi?"

Doğaüstü Serisi {Miraslar}Karanlığın MiraslarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin