Kar bir günahı örter gibi örtmüştü İstanbul'u oysa böyle çok daha güzeldi. Adeta gelinlik giymiş gibiydi bu gün İstanbul.
İçimde ki savaşa son veremiyordum sanki ölü bir ruh gibi geziniyordum. Yaşamak için yaşıyor gibiydim, zaten yaşamak içinde bir sebebim yok.
Sınıftan içeri girdiğim anda onunla göz göze geldim, kim bilir kaçıncıydı bu. İçinde ki kıvranışı görebiliyordum, denizden kıyıya vurmuş balık gibi kendi içinde öyle kıvranıyordu. Birbirimizin gözlerini birbirimize kilitlemeyeli dokuz gün olmuştu, onsuz bir yanımı eksik hissediyordum.
Yanıma gelmek istiyor fakat gelmesi felakete yol açacakmış gibi korkuyordu. Aniden ayağa kalktı ve bana doğru yürüdü ama bana gelmek için değil benden kaçmak için. Kapıdan dışarıya çıktı.
Dışarısı dondurucu bir soğuğa sahipken o bahçeye iniyordu hem de sadece üstünde ki kazak ile. Onu camdan görebiliyordum, bütün gün benden kaçmayı tercih etmişti oysaki aramızda ki kaçılacak bir şey değildi. Sınıftan çıktığım gibi aşağıya inmem bir oldu, ben bunu istemiyordum ben onunla böyle olmazdım ki.
Attığım her adımda havanın dondurucu soğukluğu yanaklarımın kızarmasına sebep olduğunu hissediyordum. Durdum, tam önümde bana arkası dönük bir şekilde gökyüzüne bakıyordu. Sanki içinde ki sıkıntıyı unutabilecekmiş gibi.
"Bozan!" Sesimde ki titrekliği engelleyemedim. Bu adam beni mahvediyordu, içimde ki bütün savaşı dışıma vurmamı sağlıyordu. Onun yanındayken, ona bakarken acılarımı içime gömemiyordum sebepsizce ortaya çıkıyorlardı.
Bütün gün benden kaçırdığı gözleri şimdi gözlerime değmişti. Görmemi engellediği o bakışlar sahibini bulmuştu. Hiç beklemedim aramızda bulunan mesafe azda olsa koşarak ona sarıldım çünkü o an içimden onu yapmak gelmişti. Kollarımla onu sıkıca sardım sanki bir daha bırakma beni dercesine. Kalp atışını hissedebiliyordum sanki kendi bedenimde atıyormuş gibi. Belime koyduğu elleri beni kendisine çekti sanki özlemini yok etmek istiyormuş gibi.
Onun kollarında çocuklaştım, onun gözlerinde kendimi buldum, onun ruhunu kendime kattım tıpkı ressamın bilmeden koyduğu renkler gibi.
"Aras..." devamı gelmedi, gelemedi günlerdir akamayan gözyaşım, içimde tuttuğum gözyaşı şimdi aktı. Sesim titredi tıpkı oyuncağını kaybetmiş çocuk gibi.
"Güzelim, iyi misin?" İyiyim desem inanır mıydı? O da benim onu gördüğüm gibi benim paramparça olan ruhumu görüyor mudur? Sustum, suskunluğum onu endişelendirdiği için kendini yavaşça geri çekti gözlerini gözlerime daldırdı her zaman ki gibi o bakışlarını attı en derinime.
Şimdi anlıyordum ben senin gözlerinde nefes alıyorum Bozan.
"Güzelim, ne oldu?" Daha fazla susamazdım, ona böyle yapamazdım. Başparmağı ile yanağıma süzülen yaşları sildi. Bir cevap bekliyordu ve ben aklımdakini değil kalbimdekini verdim.
"Beni bu karanlıktan çıkar Bozan. Duramıyorum, boğuluyorum." Tekrar ona sıkıca sarıldım, kollarımla beni sardı. Biz bunu yaptıkça acılarımızın, paramparça olan ve parçaları hiçbir işe yaramayan ruhlarımızın parçaları birleşiyor ve tek bir ruh olarak ortaya çıkıyorduk. Sahi neydi bunun adı? Huzur mu? Aşk mı? Yoksa aşkın içinde ki huzur mu? Aşkın verdiği huzur.
"Şşş, ağlama güzelim."
Gözlerimi yumdum, onu daha da sıkıca kavradım. Ne kadar daha öyle kaldık bilmiyorum ama ruhumun onunla birleştiğini hissedebiliyordum.
Yavaşça bedenini bedenimden ayırdı, elleri ellerime değdiği an kendimi özgür hissetmeye başlamıştım, onunla hiç olmadığım kadar özgür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIMDAKİ SEN
Romansa"Benim içim fazlasıyla karanlıktı,geçmişimden kalan siyahlar vardı. Ama onun geçmişin acılarına rağmen kalan beyazları vardı. Onun içi fazlasıyla aydınlıktı karanlığımdaki aydınlıktı. Peki ya onun ışığı benim karanlığımı aydınlatmaya yeter miydi?" ...