Eve geldiğimde anneannem televizyonun önündeki koltukta yayılmış evlilik programı izliyordu. Sayesinde bende artık hangi kıza hangi erkek yakışır onları tartar olmuştum.
Odama gidip dolabımın kapağını açtım, pijamalarımı giydim. Kendimi yüzüstü yatağa attım ve bi gözüm kapalı şekilde telefonuma baktım. Yine o egoist aklıma takıldı. Hani, ben bu kadar egoistini sadece kitaplarda veya filmlerde görürüm sanıyordum ama yok!
Yatağımda doğruldum, elime kitabımı aldım ve ayaklarımı duvara dayadım. Ellerimi iki yana açtım ve saçlarımı örtünün üstünden sallandırdım. Şimdi yeri öpüyorlardı. Tekrar doğruldum ve hızlı hızlı bir örgü yaptım. Tamam, ders çalışmam gerektiğini biliyorum, ama sadece biliyorum. Ben yatakta bir o yana bir bu yana dönerken gözlerim pencereye takıldı. Gözleri her yerdeydi. Elleri yine saçlarımdaydı. Ve yine "Benden kurtulamazsın." dedi bir kaç kez yineleyerek.
Anne beni bu durumdan kutaramaz mısın? Birini sevmek için henüz hazır değilim, güçlü hissetmiyorum, yanmak için daha, büyümedim. Ellerimi tutar mısın anne? Onlar üşüdü, sen ısıt.
Defterime bunları yazarken ağlıyordum. Bu kaderdi, Allah'ın benim için yazdığı alın yazısı. Gözlerimi kapattım ve yatağın üzerinde kendime sarıldım. Evet, bu yalnızlığımı tatmin etmek için bulduğum boktan bir hobiydi. Ne kadar nefret etsemde yapmaktan asla vazgeçemezdim.Hiçbir zaman imkansız şeyleri istemem, hayal kurmayı sevmem, çünkü hayaller asla olmaz, inanmam. Ben hep en basitine kaçarım. Kendimi sevmem, baba nefretiyle büyüdüm, egoistlikten nefret ederim. Çok yemek yerim, ki bun rağmen zayıf sayılırım. Onun dışında bir kaç günlük melankoli aşk acısı için yeterlidir. Çokta sıradışı sayılmam. Sonuçta İstanbul'da yaşıyoruz, uzayda değil.
Okulların açılması benim için pek hayırlı olmamış sayılırdı. Yani böyle sınıfımda, aynı havayı soluyacağım bir gevşek olucaktı. Kitaplarımı çantama yerleştirirken bir yandan telefonuma bakıyordum. Aksen 'den mesaj vardı.
''Ne zaman çıkıyosun evden?''
Benim sevgilim olduğunda bu kadar mesaj gelmiyordu. Hızlı hızlı mesaj çekip ayakkabılarımı giydim.
Sınıfa girdim ve sırama oturdum. Yanımda kime ait olduğunu bilmediğim kırmızı bir çanta vardı. Başımı kaldırdığımda Deniz burnumun sadece bi kaç santim üstünde gözlerini dikmiş, yavşak gülüşü atıyodu.
''İzin verirsen yerime geçicem.''
Ona ne alaka bakışı attım. O da
bu alaka der gibi eliyle kırmızı çantayı gösterdi. Keşke çantayı ilk gördüğümde camdan fırlatsaydım.
"Buraya oturamazsın."
"Hayır otururum"
Ve beni elimden tutup ayağa kaldırdı, kendisi yanıma geçti. Gözlerimi devirdim. Sonrasında bende sıraya oturdum.
"Tüm sene boyunca burda oturup bacaklarına bakacağım."
"Siktir git."
Yine güldü. Kitabımı açtım ve biraz göz geçirdim. Bu her zamankinden sıkıcıydı.
"En sevdiğin ders ne?"
Yüzüne baktım ve ciddi misin bakışı attım.
"Biyoloji"
"Benimde."
"Sormamıştım."
Yüzüme baktı ve önüme gelen saçımı düzeltti. Gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ela
General FictionDaha bebekken geçirdiği bir kazada annesini kaybeden ve yaşama tutunmaya çalışan bir kızın hikayesi.