İyinin kötüye dönüş hikayesine tanık olmak; sürekli değişen ve karanlık işlere bulaşmadan sözüm ona adaletin sağlanması imkansız durumlarda işten bile değil. Uyuşturucuya karşı bir grup kadının hapishanede baron haline gelip kirli para yordamıyla muazzam bir kaçış planı kuracaklarını kim bilebilirdi ki? Fırtınalı başlayan sergüzeştin bahar aylarında nihayete ermiş olması tesadüf olamazdı.
Ancak her baharın sonunda bekleyen kış yalnızca şiddetli rüzgarlarla yüzlere çarpıncaya kadar güzeldir.
Tüm duvarı kaplayan devasa pencerelerinden izlediği kar tanelerini sayarken her birinin kendine has şekli olduğunu düşünmeden edemiyordu. Muazzam bir mimariyle tasarlanmış kar taneleri tek başlarınayken düştükleri yerde hiçe karışmaktan öteye geçemiyor olsalar da birlik olduklarında boyadıkları yeryüzünde; beyazın temizliğine aldananlara kendilerini çeşitli felaketlerle hatırlatarak oyun ediyorlardı.Bu oyunlar bazen canlara mal oluyordu. İşte o zaman kar yağışı eğlenceli olmaktan çıkıyor, korkutucu doğa felaketlerine dönüşüyordu.
Kadının subay tıraşıyla kırpılmış saçları uzamaya başlamıştı. Yağan karın parıltısı cama vurdukça saydam yüzeyde kendi yansımasını görüyordu. Aylardır evde tek başına oturmaktan iyice semirmiş olsa da zarafetinden bir şey kaybetmemişti. Şekilsiz seyrek kaşlarını işaret parmağıyla hilal çizerek düzeltti. Evdeki avizelerin hiçbirinde ampul olmadığından içerisi yalnızca sabah ve öğleden sonra aydınlanıyordu, tabii perdeler açıksa.
Lakin o, her şeyin siyaha boyanmış olmasından memnundu. Hatta bazen storların arasından sızan parıltı tanelerinden midesi bulanıyordu. Parıltı, ışık demetine mensup, ondan küçük bir parçaydı; ışıksa umudu temsil ederdi. Onun umuda dair her olguya karşı bitmek bilmeyen bir kini vardı.
Renkleri sevmeyişi maviye küsmesiyle başlamıştı. Okyanuslardan nefret etti önce, sonra güneşin batarken kızıl fırça darbeleriyle boyadığı semadan. İmkanı olsa ulu güneşi tereddütsüz söndürürdü.Sokağa çıkmayalı aylar olmuştu. İnsanların hayati organı haline gelen akıllı telefon vasıtasıyla evinin ihtiyaçlarını çevrim içi siparişler vererek görüyordu. Biriyle karşılaşıp sohbet ettiği son zamanı sorsalar hatırlayamazdı. Son olarak muhtemelen kapıya gelen kuryeyle konuşmuştu. Genç ve enerjisinin yüksek olduğunu düşündüğü çocuk, onun ürkütücü yüzünü gördüğünde ne söyleyeceğini dahi unutmuştu. Çocuğun yüzündeki korkudan enteresan bir haz duymuştu.
İnsanlar seni sevmeli, aynı zamanda korkmalı da. Korksunlar ki saygı duysunlar.
Perdeyi ağır ağır çekti. Gözleri kapalı bir süre düşüncelere daldı. Dalgınlıkları şu sıralar çok sık oluyordu. Başını ovalayarak çalışma odasına çevirdiği küçük odaya yöneldi. Tüm perdeler çekilince ev yine kapkaranlık örtünün altına girmişti. Masada konumlanmış mumun titrek alevi sıcaktı, ne var ki odadaki kasvetin soğuğunu ve karanlığını yenmeye gücü yetmiyordu.
Sandalyesine kurulurken eski ihtişamlı günlerinin aklına gelmesine engel olamadı. Meslek arkadaşlarının ve dahi tüm yüksek makamların saygı duyduğu bir cezaevi müdüründen, derme çatma bir evde yaşayan çapulcunun teki olup çıkmıştı. Kaybettiği saygınlığına matem tutmaktansa yeni yaşantısını kabullenmeyi iyi bilmişti. Hislerini toprağa vermişti; ancak her an filizlenmeye müsait olan insani duyguları sulamak yerine toprağı verimsiz hale gelinceye kadar kuru bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahtan Koyu
Fanfiction"Kalbim saf iyilikle beslendiği sürece dışım varsın, siyahtan koyu gözüksün." Bir parça kızıl, bir tutam mavi: Onlar büyük bir planla hapishaneden kaçmış iki kadın da olsa, birbirlerinin kalplerinde hala birer mahkumlar. Azra ve Deniz kaçak olarak y...