Uludağ Part 1

3K 145 45
                                    

Bölüm Şarkısı: Sıla - Yoruldum (Bölümü okuduktan sonra bölüm şarkılarını dinlemeyi ihmal etmeyin!)

-Almilla’nın Bakış Açısı-

Şarkının sonlanması ile birlikte iyice donduğumuzu anlayınca Özgür elimden tuttu ve havuzdan birlikte çıktık. Çıktıktan sonra hırkama sarınmaya çalışırken sağ elimi tuttu. Ardından diğer elimi de tutunca biraz daha yaklaştı. Nefeslerimizi yüzümüzde hissederken "Artık biz neyiz? " diye sorduğunda çığlığı kopardım. "Ay! Hayır! Hayatta olmaz! Bu hafta Venüs ile Merkür 45 derecelik açı yapıyor. Negatif enerjiler ortalıkta kol gezerken başladığın yeni yol ile o yolun bitişi çabuk olurmuş. Kesinlikle olamaz! Bir duyan olursa uğursuzluk getirir! " diye endişe ederken Özgür kahkaha patlattı. "Sakin ol Almilloşum. Tamam kimseye söyleymeyiz. Yeter ki şu evren baba bizi yeniden ayırmasın."

-Şebnem’in Bakış Açısı-

 Kumral, dağınık saçlarının arasına geçirdiğim elimi hafifçe sıkarak büyük bir tutku eşliğinde içindeki ihtiraslı nefesi dudaklarıma üfleyen dudaklarına daha sert, daha özlem dolu davranmaya başladım. Selim, belime yerleştirdiği ellerinin yerini kollarına bırakarak, güçlü kasları sayesinde zaten neredeyse birbirine değen vücutlarımızın çarpışmasını sağlayıp bedenlerimizi iyice yakınlaştırdı.

 Güçlü kavrayışını belimde hissederken, güçlü bir şehveti de dudaklarımda hissediyordum. Kalbim hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu, dudaklarımı Selim’in dudaklarından ayırmayı hiç istememe rağmen arada hafifçe geri çekilip heyecanımı ve kalbimden mideme doğru yol alan sıcak hissi bastıracak kadar güçlü ve derin nefesler almaya çalışıyordum.

  Hissettiğim yoğun hisler kalbimi adeta dikenleri tatlı bir acı veren sarmaşıkla sarmalamıştı. Kaşlarımı hafifçe yukarı kaldırarak, dolan gözlerimi sıkıca yumdum. Kollarımı Selim’in boynuna doladıktan sonra, kör olmadan önce son kez güneşli bir günün gökyüzüne bakıyormuş gibi karşımdaki adamın dudaklarına yıllardır içimde ona karşı beslediğim tüm nefret görünümlü aşkı  bırakmaya başladım.

  Hayatımın en muazzam dakikalarını yaşıyorken, bulunduğumuz geniş salonu aydınlatmakta olan büyük avize ile birlikte evdeki tüm ışıklar söndü.

  Elektrikler kesilmişti.

  Gözlerimi açarak, aniden geri çekildim. Selim’in kolları hala güçlü bir şekilde belimdeyken, boynuna sardığım kollarımı yavaşça indirerek ellerimi göğsünün üzerine yerleştirdim. Gözümün hafifçe karanlığa alışmasının sayesinde, zar zor hala yüzümün çok yakınında duran Selim’e baktım. Gözlerimi bir kaç kez heyecanla kırpıştırdıktan sonra derin bir nefes alıp, her ne kadar istemesem de geri çekildim.

  Bir kaç adım geri gelerek sızlamaya başlamış dudaklarımı dilimle hafifçe ıslatarak gözlerimi kapatıp, kalp atışımı düzene sokmak için derin nefesler almaya başladım.

  “Şartel...” dedi Selim nefes nefese kaldığını belli olacak bir şekilde. Durup hafifçe yutkundu. “Şarteller atmış olabilir.”

   Yüzümü karşımdaki televizyona dikerek, tek kelime etmedim. Hala az önce yaşadığımız dakikaları sindirmeye çalışıyordum. Gözlerimden süzülen yaşın, kendime olan kızgınlığımdan kaynaklandığının farkındaydım.

    Ruhum, aklım, kalbim, bedenim hepsi Selim’in eline verilmiş bir oyuncak gibiydi. Ustalıkla hepsini okşuyor, tarif edilmez bir heyecan ve kıpırtının tüm benliğime yayılmasını sağlıyordu. Ama böyle olmamalıydı. O ne beni, ne de aşkımı hak ediyordu. Ciğerlerime doldurduğum nefesi sesli ve titrek bir şekilde verdikten sonra kendime söz verdim.

Bir İstanbul MasalıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin