"hyung, bu gece yanımda bir misafir getirmemde sakınca olmaz değil mi?""işine engel olabilecek birisiyse getirme jimin. iş konusundaki titizliğimi biliyorsun."
kahvemi yapmış, bilgisayarımın başına geçip yapmam gereken şeylerin düşüncesine dalmaya hazırlanırken park jimin'in aramasıyla bu planımı erteleme durumunda kalmıştım.
"tamamdır hyung. iş konusunda endişelenme, işimi en iyi şekilde yapacağım." neşeli sesini duyduğumda istemsizce dudaklarımda küçük bir tebessüm oluşmuştu.
"bu akşam servis yapmanın yanında sahnede şarkı söyleyeceğini de biliyorsun değil mi jimin?" kahvemden bir yudum almış, sıcak sıvının boğazımı yakıp geçmesine izin vermiştim.
"evet, biliyorum. ilk defa böyle bir şey yapacağım hyung. çok heycanlıyım. ayrıca sıkı çalıştım işime. birazdan da oraya gidip son kez prova yapacağım." söylediği şey kolumdaki saatime bakmama sebep olmuştu.
bar akşam sekiz gibi açılıyordu ve jimin de dokuz da sahneye çıkacaktı. ama saat şu anda beşti ve daha dört saat vardı.
"erken değil mi daha?"
"hyung o kadar heyecanlıyım ki saatin bir önemi yok şimdi. hem oraya gidip masaları yerleştirmede falan yardım ederim."
"kendi işinden başka ek iş yapmana gerek yok jimin. ne diye kendini yoruyorsun!" sinirle söylendiğimde derin bir nefes almıştım.
park jimin büyük bir aptaldı. kendi yararına olmasa bile hep bir şeyler için çabalardı. fazla iyimserdi, fazla naif ve güzeldi. o bu dünya için fazlaydı. dünya o kadar kötü bir yerdi ki, park jimin'i kesinlikle hak etmiyordu.
"sakin olsana, ben sevdiğim için yapıyorum bunları. senin barında çalışmayı seviyorum. söz konusu seninle ilgili bir şey olduğunda o şeyi çok seviyorum hyung. sen benim için birçok şey yaptın, her kötü anımda yanımda oldun. bırakta senin için en azından bu kadarını yapabileyim." gözlerimi sıkıca yummuş, yalnızca onu dinlemiştim.
elbette her daim senin yanında olacaktım aptal çocuk.
"tamam jimin, ne yapıyorsan yap."
"teşekkürler hyung. akşam ki misafirimin kim olduğunu merak ediyor musun?"
merak ediyorum, "hayır, etmiyorum." ama şu anda kim olduğunu öğrenirsem sana getirmemeni söylemekten ve seni kırmaktan korkuyorum.
"peki, akşam görürsün o halde. ama merak etme senin de yakından tanıdığın ve sevdiğin birisi. şimdi kapatmalıyım, akşam görüşürüz hyung."
"hoşça kal park." telefon kapandığında telefonumu şarja takıp bilgisayarımın başına geçtim ve kahvemden bir yudum daha aldım.
jimin, sekiz aya aşkındır bu barda çalışıyordu ve biz bu kısa süreye rağmen fazlasıyla yakındık.
jimin'i tanıdığımdan beri hayatında hun vardı ve ben, buna rağmen kendime engel olamamıştım. park jimin öyle birisiydi ki, onun etkisi altına girmemek elde değildi.
her ne kadar ona kapılmamaya çalışsam da bunda başarılı olamamıştım.bu sekiz ay içinde jimin birçok kez hun ile kavga edip bana sığınmış, onu kollarımın arasında teselli etmiştim. ama biliyordum ki jimin bana, benim ona baktığım gibi bakmıyordu.
düşüncelerimin arasından kendimi zor da olsa çekip çıkardığımda kahvemi bile bitirdiğimi henüz fark ediyordum. bardağı elime alıp mutfağa ilerlemiş, hiçbir şeyle uğraşmama hissiyle bardağı yalnızca tezgahın üzerine koyup odama dönmüştüm.