|1

39 3 1
                                    


"Leo geliyor!" cümlesiyle bakışlarımı hemen kapıya çevirdim. Her zamanki gibi tekerlekli sandalyesindeydi ama bu kez arkasında onu ittiren çok güzel bir kadın vardı. Annesiydi o. Daha önce birkaç kez daha görmüştüm çünkü. Sapsarı saçları ve uzun boyu vardı. Ha bir de masmavi gözleri... E bunları görünce annesi olduğunu anlamamak mümkün değildi. Leo'nun bu özellikleri annesinden aldığı çok belliydi. Bakışlarımı Leo'ya indirdiğimde ellerini önünde birleştirmiş, bakışlarını yere indirmiş öylece durduğunu gördüm. Keyifsizdi, yine...

Annesi giriş kapısına kadar ona eşlik edip, birkaç bir şey söyledi ve yürüdüğü yolu geri dönüp gitti. Leo içeri girip asansöre binerken, ben öylece bakmış kalmıştım yine.

Okuldaki kimse onun hakkında pek bir şey bilmiyordu. Onunla iletişime geçmek zordu çünkü kimseyle konuşmuyordu. Yani, elbette ona bir şey söylendiğinde kibar bir şekilde cevap veriyordu ama yüzünden bile belli oluyordu aslında kimseyle iletişim halinde olmak istemediği.

Onu çok merak ediyordum. Muhabbetini merak ediyordum, hangi rengi sevdiğini, en çok hangi tarz müzikler dinlediğini ve daha bir çok şeyini işte.

Melisa, "Eylül!" dediğinde ona döndüm. "Sence de bu uzaktan izlemelerin fazla sürmedi mi?"

Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Ne yapayım Melisa? Benimle konuşmak istemeyeceğini bildiğim için böyle sessizce izlemeyi tercih ediyorum."

Elini omzuma koydu. "Bak o bir canavar değil. Sen ona bir şey söylediğinde sana kalkıp da ters cevap vermez. En azından kendini tanıt ona ya da arkadaş olmak istediğini söyle. Yani demek istediğim artık harekete geç."

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Bilmiyorum Melisa. Zaman her şeyi gösterir zaten. Bekliyorum sadece."

İç çekip kollarını birleştirdi ve arkasına yaslanıp konuştu. "Dua et de harekete geçmek istediğinde her şey için geç olmasın. Çünkü o zaman sen ne kadar istesen de bir şeye yaramaz."

Haklıydı aslında. Ama benim o kadar gücüm yoktu. Onun tarafından yara almak beni çok kırardı ve ben bunun olmasını hiç istemiyordum. Ona karşı içimde olan bu ilgi ve merak hissi elbet bir gün geçerdi. Ve ben o günün gelmesini bekleyecektim.

•••

"Evladım, gir çabuk içeri sırılsıklam olmuşsun!"

Babannemin telaşlı sesiyle eve girdim hemen. Okul dönüşü öyle bir yağmur bastırmıştı ki, koşsam bile bir fayda sağlamamıştı. Kim bilir Leo ne yapmıştı? Eve gideyim derken ne kadar ıslanmıştır kim bilir?

"Hemen çıkar ayakkabılarını su içinde kalmışlar!" diyen babaanneme gülümseyerek baktım.

"Birden bastırdı yağmur. Koşsam da bir işe yaramayacaktı, ben de tadını çıkardım." dediğimde, şakağıma öpücük kondurdu.

"Üzerini değiştirip aşağı gel. Ihlamur yaptım hep beraber içelim. Dedenle seni bekliyorduk zaten."

"Tamam babaanneciğim, geliyorum." dedim ve ahşap merdivenleri hızlı hızlı çıktım. Evet, babaannem ve dedemle yaşıyordum. Hatta onlar benim anne ve babamdan bile daha öteydiler. Çünkü ben ne anne sevgisi ne da baba ilgisi görmeden sadece onlarla büyümüştüm. Canımdan çok seviyordum onları.

Annemle babam trafik kazasında ölmüşler ben daha bebekken. Babaannem de yetiştirme yurduna beni göndermeyi katiyen kabul etmemiş ve dedemle bana bakmayı kabul etmişler. Her şeyimdi babaannem ve dedem. Onların desteği olmasaydı asla böyle bir insan olmazdım. Bu kadar güçlü, bu kadar dik durabilen...

Odama girip dolabı açtım ve ıslak kıyafetlerimi pijamalarla değiştirdim. Islak saçlarımı havluyla biraz kuruladım ve tepeden bağladım. Hemen odadan çıkıp aşağı indiğimde dedem ve babaannem mutfakta oturuyordu. Koşup dedemin boynuna sarıldım ve tonton yanaklarını öptüm.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 02, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Karanlık Dünya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin