Koştum, ardım sıra bakmadan koştum. Adımlarımı büyükçe atıp gitmek istediğim yere bir an önce varabilmek için elimden geleni yapıyordum. Artık bu iş kapanmıştı, bu iş sonlanmıştı ve ben bundan sonra özgür olacaktım. Ellerimdeki kelepçeler açılmış, ayaklarımda ki prangalar kalkmıştı. Ben artık tamı tamına özgürdüm.
O kalpsiz insandan, kalbinin olmadığını düşündüren insandan çok uzaklara gidebilmek için bu bir şanstı ve ben bu şansı değerlendirebilmek adına her şeyimi verirdim. Ki zaten vermiyor muydum?
Nefesim daralıyor, kalbim hızlı atıyordu ama ben durmayacaktım. Bu lanet hayattan kurtulabilmek için yapacağım her şey mübah olacaktı çünkü olmalıydı. Herhangi bir canlının böyle bir hayat sürmesi demek ölüm demekti, hayat değildi işte. Izdırap, kaos ve tek bir adam. Bunlar bir bütün olarak karşıma çıktı ve bir anda kolumdan tutup bu hayata sürükledi.
Benim tek bir hatam vardı. O gün orada bulunmuş olmam, o gün o kırmızı kazağı giymiş olmam, o gün onunla göz göze gelmem ve o gün ona gülümsemem. Aslında benim hatam doğmamdı, bu hayata gözlerimi açmamdı.
Eğer birini suçlayacaksak annem olmalıydı, beni bırakıp giden annem, sadece kendi zevki için beni dünyaya getiren annem sonra ise beni bir cami avlusuna bırakıp giden annem.
Annem konusunda yüzüm gülmemişken, beni sevdiğini iddia eden adam yüzünden gülmenin ne anlama geldiğini unutan bir kızım. Evet bu hayata 1-0 önde başladınız. Belki de 2-0 başladınız. Belki de 3-0... Hayatınızın kıymetini bilin çünkü ben bilemedim, bilmeme izin vermediler.
Arkamdan gelen seslere aldırmadan koştum, dinlenmek için can atan bacaklarım uğruna koştum, boğazımda ki o kuruluğa inat koştum. Koşmalıydım, oraya ulaşmalıydım.
Adımlarımı küçültmeye başlarken, sessiz olmaya da dikkat ediyordum. Bir dal kırığının bile çıkardığı o alçak ses, bu koca ve sessiz ormanda çığlık atmakla eş değerdi. Her an her yerde o tiksindiğim surat karşıma çıkabilir ve o elleri ile beni yakalayıp kendine tekrardan tutsak edebilirdi. Ama ben bunu o kadar çok istemiyordum ki...
Denizin o ferah kokusu burnuma gelmesi ve o dalgaların kayaları vurup gelgit yapması bir insanı bu kadar mutlu edebilirdi. Gitmek istediğim yer gayet açıktı. Gitmek istediğim yer huzur doluydu.
"Son bir kaç metre kaldı Efsun. Dayan kızım!"
Beynimin bana yapabileceğimi söylemesiyle kendime güvenim daha da artarken, bacaklarım durmam için yalvarıyor daha fazla adım atmamam için titremeye dahi başlamıştı.
Hemen önümdeki koca ağacın gövdesine yaslanıp derince soluk alıp verirken arkamdan gelen sesler bir anda kesilmiş ve beni arayışları sona ermişti ya da ben öyle düşünmek istiyordum.
Bir kaç kez sessizce öksürmeye çalışsam da o boğazımda ki kuruluk buna izin vermiyor sesli bir hışırtının çıkmasına yol açıyordu.
Bir kaç ismimle seslenişi işitince artık uzakta değilde, daha yakında olduklarını anlamam bir kaç saniye almışken ben daha tam dinlenemeden tekrardan yola koyuldum. Bu sefer daha ağır hareketlerle ve koşmak yerine yürümeye mecbur kalmıştım. Dermanım, takatım kalmamıştı.
Bir kaç dakika sonra o maviliği görmem ile yanaklarımda ki ıslaklığı ve dondurucu soğuğu iliklerime kadar hissetmiştim. Ama artık bunun bir önemi yoktu, hasta olabilirdim belki... Eğer yaşamaya devam edersem.
Ağaçlık alandan çıkmış artık daha düz bir zemin ve sonsuz bir mavilik karşılamıştı beni. Yüzümde ortaya çıkan o tebessüm her adım atışımda katlanıyor ve gülümsemeye dönüşüyordu.
Derin bir nefesten sonra ilerlemeyi durdurmuş, düz zeminin kenarına ulaşmayı başarmıştım. Çıkıntılı ve yüksek kenar, beni birazdan mavilikle buluşturacaktı fakat buluşmaya bir kaç dakika geç gidebilirdim çünkü bu buluşmayı görmesi gereken birisini tanıyordum. Emir Alp KIVANÇ! Benim ona ait olduğumu sanan kalpsiz adam. Hayatımı karartan ve tek bir çıkış yolu olarak bunu seçtiren adam. Kıvanç holdingin baş varisi, Haluk KIVANÇ'ın biricik ve şımarık oğlu.
Dudaklarımda uzun zamandır olmayan gülümsemeyi kondurup kafamı hafifçe yukarıya kaldırdım ve bu zifiri karanlıkta kendini belli etmiş yıldızlara bakıp fısıldadım.
"İşte son, işte benim sonum"
Gözlerimi yıldızlardan çekip, az ilerde ağaçların arasında olan ve yavaşça adımlar atan bir silüete odakladım. O insan silüeti oydu işte beni bulmuştu ama bu sefer geç kalan ben değildim, takendisiydi.
"Artık sona geldik Emir Alp KIVANÇ!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜNÜN TEMAS'I
Historia CortaYaralarını sarmak için can atacağınız, ona kol kanat germek isteyeceğiniz, çokça üzülüp keşke bunlar başına gelmeseydi diyeceğiniz bir Efsun olacak karşınızda ama bilin ki o Efsun sizin düşündüğünüz kadar zayıf değil aksini olduğunu okuyarak öğrenec...