Bitkibilime giden yolda John sürekli söyleniyordu. Ödevlerini yapmaları için onları zorladığımdan ve sırf bu yüzden gece kabuslarında Profesör Snape'in zindanlardaki sınıfında tek başına iksir kaynattığını ve her seferinde yanlış bileşeni koyduğu için azarlandığını söyledi. Sanırım Snape fobisi olan sadece Nev değil John da aynı kervanın yolcusu.
Derste Profesör Sprout sürekli olarak konuştu. 1. Seradaki ne kadar bitki varsa hepsinin ne gibi ortamlardan hoşlandıklarını, ne işe yaradıklarını, zararlarını, faydalarını saydı ve hepimizden bunları yazmamızı istedi. Bir sonraki derse bu seradaki bir bitkiyi seçmemiz ve onunla ilgili en az bin kelimelik yazı yazmamızı istedi. Seçtiğimiz bitkiyi yetiştirecekmişiz.
Nev bu konudan memnun olsa bile John'un pekte bitki bakan biri olmadığı ilk bakışta anlaşılıyor doğrusu. Ders çıkışı artık John'un somurtkanlığına dayanamayıp Madam Hooch'a başvuruda bulunmaya gittik. Tabi çamurlu ayaklarla etrafta dolaştığımız için bize biraz baksa da başvurularımızı onayla haftaya cumartesi derslerin olacağını söyleyip bizi nazikçe kış kışladı.
"Tamam durun böyle gezmeye devam edersek Filch bizi bulduğu yere çivileyecek."
Her ne kadar ikiside anlamasa da hatırım için durdular. Bu güne kadar asa ile sihir yapma denemelerim başarıyla sonuçlansa da tam bir güven içerisinde değildim. Bu yüzden kullanabileceğim her alanda asayı çıkarmayı alışkanlık haline getiriyordum. Özelliklede beni şu anda öğle yemeğinden edebilecek bir gecikmeye sürükleyebilecek temizlik işleri gibi.
Trevor'ı geri çağırdığım gibi bu seferde elbiselerimizdeki kiri ve çamuru asamın ucunda toplamayı hayal ettim başta hiçbir hareket olmasa da yavaşça konsantrem arttı ve çamurlar üçümüzün üzerinden asanın önünde toplanmaya ve bir top haline gelmeye başladı. Tüm kirin gittiğini teyit ettikten sonra çamur topunu camdan aşağıya yönlendirdim, kimsenin olmadığından emin olunca da teması bıraktım.
"Lizy bize doğruyu söyle gerçekten muggle yetimhanesinde büyüdüğüne emin misin?"
John'un sorusunu duyunca arkamı dönüp bana şaşkın şaşkın bakan ikiliyi gördüm. Nedense yüzlerine bakınca gülesim geliyordu.
"Evet ama sihir yapmaya çok alışkınım. Dokuz yaşımdan beri bu tip şeyleri asasız yapıyorum zaten. Sadece asa ile yapmak daha pratik olsada alışkın değilim bu yüzden onu daha sık kullanmaya karar verdim."
Nev ağzını açıp kapatmaya başladı. Sonunda derin bir nefes alıp konunun gitmesine izin verdi. John'un omzuna kolunu atıp,
"Sanırım gerçekten çok çalışmalıyız. Benim ailem ben dokuz yaşına kadar beni kofti sanmıştı. Hatta kabul mektubu geldiğinde ninem ağladı. Okula kabul edilmek için yeteri kadar sihir gücümün olmadığını düşünüyordu."
John şaşkınlığı geçmeden onu Büyük Salona sürüklemeye başladı. İkisinin arkasından bakarken sihirli güçlerinin dönemimizdeki çoğu çocuktan daha fazla olduğunu hatta benimle aynı olduğunu söylesem mi emin olamadım. Tek sorun sihirle fazla haşır neşir olmadıkları için onu yönlendirmek yabancı geliyordu hepsi bu.
Salonda yemek yerken garip bir atmosfer olmadan rahatça sohbet edebildiğimizde içim rahatladı. Bu ikisiyle olan arkadaşlığımın uzun ömürlü olmasını istiyordum.
Öğleden sonraki Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersinde iksirlerle olandan bin kat daha gergindim. Ünlü kötü adamın insanların zihnini okumakta bir numara olduğunu ve bu yüzden aklımda olup bitenleri öğrendiği an beni öldüreceğine inandığı için sürekli kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Sınıfa girdiğimizde öğle bir kokuyla karşılaştık ki, bunu tarif etmem mümkün değil. Sarımsak kokusu arada seçilebiliyordu.
Tahminimin aksine derste tuhaf bir şey olmadı. Aslında tam bir hayal kırıklığıydı desem daha doğru olur. Ders kitabını daha önce okuduğum için derse az buçuk aşinaydım bu yüzden fazladan söylediği şeyleri not etmek için defterimi çıkardım fakat bu adam fazladan bir kelime bile söylemedi. Daha çok kekeledi ve tam bir korkaklık örneği olarak kalem düşse bile tiz bir çığlık atıp etrafına bakındı. Kötü adam olarak rol yaptığını bilmesem kesinlikle şüphelenmezdim. Tam Oscar'lık gösteri, bravo!
Sınıf bittiğinde kimse biraz daha burada kalmak istemediği için kapıda küçük çapta bir izdiham oldu. Hatta oda arkadaşım olan iki kız Profesör ve sarığı ile ilgili yoğun bir dedikodu yaparken Profesörün kızararak odasına kaçtığını gördüm iyi mi?
Bu durum resmen beni bildiklerim konusunda şüphelendirdi. Yani kitap ve bu dünya arasındaki benzerlikler ve farklar vardı. Belki de Profesör Quirrell aslında kötü değildi ya da ne bileyim Voldemort kendine başkasını kurban olarak seçmişti? Böyle bir durumda tabi ki doğal olarak altın parmağımı yitirmiş olurdum ama bu okulda daha güvenli olacağım anlamına gelirdi.
Akşam yemekte Büyük Salon'dayken arada sırada Profesöre bakmaktan kendimi alamadım. Sarsak davranışlar, arada titremeler ve sürekli paranoyakça etrafına bakmalar bana bir ipucu vermedi. Ortak salona gittiğimde şöminenin yanına oturup Mao'yu sevmeye başladım. Sakin ve sıcak ortamda zaman geçtikçe zihnimin meşgul olduğu tüm şüpheler yavaş yavaş kayboldu. Ve bir karar aldım. Kötü adamın kim olduğu önemli değil, hikayenin değişip değişmediği önemli değil. Tek yapmam gereken sahip olduğum bu huzurlu ve sakin hayatı korumak.
Hamle yapmama ya da hamleleri karşılamama gerek bile yok. Yeniden doğduktan sonra sakin bir hayat istiyorum hepsi bu. Aklım sakinleştiğinde uykumun geldiğini fark ettim Nev ve John bir köşede tüküren bilye oynuyorlardı. Onlara iyi geceler diledim ve maoyu alıp uyumaya yatağıma gittim. Sonuçta yarın dersler ve hayat devam edecek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Doğduktan Sonra Sakin Bir Hayat İstiyorum
FantasíaÖldüm ve tekrar doğdum. Zaman olarak geçmiş dünyamdan geride olduğu için devrim niteliğinde buluşlar yapan bir mühendis olmalı mıyım? Mühendisliğe gerek yok mu? Ben bir cadı mıyım? Üstüne üstelik Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okuluna davet mi edildi...