Bölüm 2: Bir Küçük Ozan Meselesi
Akşam yurda döndüğümde sevinçten ayaklarım yere basmıyordu resmen. Ozan gibi umutsuz bir vakayı eğitmek için haftalık en az on saat gerekti. Bir ay dört haftaydı. 10x4=40 saat. Her saat 150 lira ise:
150x40=6000
Altı bin lira.
Altı bin.
Allah'ım yardım et kafayı yiyeceğim. Haftada yirmi saatten fazla çalışıp 100 lira zor kazanan ben 6000 lira kazanma üzerine hesaplar yapıyordum.
Ayın şanslı kulu falan mı seçildim, ne oldu?
Yurt kapısından sekerek içeri girdiğimde güvenlik görevlileriyle konuşan müdire kişisinin dikkatini çektim. Kadın tip tip bana bakarken benden beklenmeyen bir şekilde ona gülümseyip başımla selam verdikten sonra girişte parmağımı sisteme okutup girişimi yaptım.
Odaya nasıl gittiğimi bilmiyorum.
Asansörden inip karşı odamızdaki sevimsizlere surat ekşitip odama geçtim. Bilen bilir, ailen kaderin olduğu gibi oda arkadaşların da kaderindir. Genlerini söküp atamadığın gibi odandaki anlaşamadığın kişileri de aynı şekilde söküp atamıyordun. Meşhur seri katil Ted Bundy dirilip oda arkadaşın olsa bile yurt ücreti ödediği sürece yurttan atılma ihtimali yoktu. Arada birisi huzuru bozan davranışlar sergilerse ya da yasakları çiğnerlerse yurt idaresi göstermelik bir uyarı yazısı yazardı. Üç yıllık yurt hayatımda henüz ciddi bir şekilde cezalandırılanı görmemiştim.
Ha bir de benim gibi müdirenin kişisel uğraşı haline gelen bahtsız kesim vardı. Onlara da en fazla gözdağı vermek için bir iki baskınla ellerinden elektronik cihazları alınırdı. Cebime yapılan bu darbe de cezaların her türlüsüne bedeldi zaten.
Odaya girdiğimde çantamı masaya fırlatıp kızlara döndüm. O kadar mutluydum ki anlamsız sırıtışımdan odadaki kızlar da bende bir şey olduğunu anlamışlardı. Aysu bile yeni bir uzvu gibi eliyle bütünleşmiş telefonu bir kenara bırakıp yanıma geldi. Bugün olanları açıklamak üzere derin bir nefes aldım.
Huh! İşte başlıyoruz.
"Bugün bir şey oldu," dedim neşeli bir sesle. Vücudumdaki fazla enerjiyi atmak için sürekli hareket halindeydim. "Çok iyi bir iş buldum. Çok iyi."
"Yaa," dedi Sahra sevinçle. "Tebrik ederim tatlım. Nerede çalışacaksın?"
"Hiçbir yerde," diye cevapladım onu. Sahra anlamsızca bana baktı.
"Nasıl yani?"
"Şurada çalışacağım diyebileceğim bir yer yok çünkü özel ders vereceğim okuldan birine."
"İyiymiş," diye söze girdi Aysu. "Ama özel ders için neden bu kadar çok sevindiğine anlam veremiyorum. Birkaç saat için kazanacağın para belli sonuçta."
Aysu ve karamsarlığı... Bahsettim mi bilmiyorum. Aysu da odamızın pesimistidir. Her işi tepetaklak eden Murphy kanunları ete kemiğe bürünecek olsaydı bu kişi kesinlikle Aysu olurdu. Her konuda olumsuz bir yorumu, her şeye bir eleştirisi vardı. Onun bu tutumu çoğu zaman modumuzu düşürse de onu bu haliyle kabul etmiştik biz. İşte şimdi de aynı şeyi yapıyordu. Kasıtlı yapmadığına emindim ama bu olumsuz tavrı bizden çok kendine zarar veriyordu. Ufacık bir detaya takılıp depresif bir ruh haline bürünmesi çok kolaydı.
"Bebeğim," diyerek omzunu sıktım. "Çok seviniyorum çünkü iki saat ders vererek kafede iki günde kazandığımdan daha fazla para kazanacağım. Ders vereceğim çocuk bayağı zor durumda. Biraz da umutsuz vaka açıkçası. Umarım beni fazla zorlamaz," dediğim anda odadaki iki kafadan da aynı anda aynı ses çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZ YURDU
Ficção AdolescenteBen Derin. Küçük bir kasabadan kocaman şehre geldim üç yıl evvel. Bu yabancı şehirde silinip gideceğimi düşünürken yedi tane mükemmel insanla kesişti yolum. Onlar ailem oldu. Annem oldu, ablam oldu, her şeyim oldu. Ailemizden uzakta kurduğumuz dost...