Adım Jonathan. 50 yaşındayım. İki kızım, bir oğlum ve 4 tane torunum var. Onlarla vakit geçirmeye bayılıyorum. Gençliğim pek temiz değil, onların da ilgisiz kalıp sokaklara yönelmesini istemiyorum. Çünkü sokak tehlike dolu. Ve tanrı onlara bunu anlatabilmem için vücuduma kocaman bir delil bıraktı. Her fırsatta anlatıyorum onlara, siz de dinlemek istemez misiniz?
Brooklyn'de ailemle beraber yaşıyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse ne ailevi ne maddi ne de psikolojik olarak hiçbir sorunum yoktu. Sadece hayatımın bazı kısımlarında verdiğim bazı hatalı kararlar yüzünden pişmanlık duydum.
16/11/1984 tarihinde 19. yaş günümü kutlamak amacıyla toplanmaya karar verdik. O sıralar üç aylık bir sevgilim vardı. Adı Lindaydı. Kendi arkadaşlarımı ihmal ettiğim ve sürekli onunla vakit geçirdiğim için pek hoşlanmazlardı. Ve sürekli kızın çevresinde tekin olmayan erkeklerin gezdiğinden bahsedip dururlardı. Aslında arkadaşlarıma ihtiyacım vardı çünkü o senelerde mafyalar ve çeteler çoğalmış, iyice aktif hale gelmişlerdi. Haraç kesiyorlar, silah zoruyla hırsızlık yaptırıyorlar, insanları hap, iğne, ot kullanmaya zorluyorlar, hatta insanların organlarını alıp, çok pahalı fiyatlara satıyorlardı.
O yıl doğum günümü kutlamak için beni evine davet etti, arkadaşlarım gelmek istemediklerini söylediler. Tek başıma gidecektim, ve onun da tek olacağını tahmin ediyordum. Fena da olmazdı, baş başa bir doğum günü. Bahsettiği adrese vardım, varoş bir mahallenin, yıkık dökük evleri arasından birindeydi. Kapıyı çaldım ve beni son derece güzel şekilde karşıladı. Her zamanki makyajını yapmıştı, siyah göz kalemleri, parlak bir ruj, deri kıyafetler ve klasik kaba botlar. Evi hafiften süslemiş, çerez, meyve ve içki almıştı. Hemen bir şarkı başlattı ve dans etmeye başladık. Gece güzel geçeceğe benziyordu. Nerden bilebilirdim?
Saat fazlaca ilerlemişti ve içkinin etkisiyle iyice baygınlaşmıştım.
Başım ağrıyordu.
Sevgilim bu anı kolluyormuş gibi, hemen elinde bir iki hapla yanıma geldi ve ağrı kesici isteyip istemediğimi sordu.
Aldım.
Hapı ağzıma attım ve suya karışıp mideme indiği anda...
...
Sokaktayım, sevgilim yanımda, amaçsızca deli gibi koşuyoruz, ayaklarımız yerden yarım metre havada. Beraber bir eve giriyoruz, varoş mahallelerden birinin yıkık dökük bir evi. Sevgilimi hemen yatağın altına saklıyorum. İçeride bir sağa bir sola koşarken kapıdan üç tane iri yarı serseri giriyor, silahımı belimden çekip üstlerine yağdırıyorum ama işlemiyor, kurşunun açtığı yara hemen iyileşiyor. Üstüme yürüyorlar, bu sefer elim bir balyoza dönüşüyor ve üstlerine iki üç yumruk sallıyorum, suratları ve kafaları eziliyor. Ama yamuk yumuk duran başlarıyla üstüme yürüyorlar. Bir tanesi elini kaldırıyor, kolu dirseğinden itibaren bir kılıç olarak devam ediyor. Elini kaldırdığı gibi karnımın sol tarafına saplıyor ve sağa sola çekerek karnımı yarıyor. Bir diğeri o yarıktan elini sokarak böbreğimi kavrıyor, çekip koparıyor ve bana bakarak gülüyor.
...
İşte ağrı kesici sandığım uyuşturucu hapların etkisi geçince yarım yamalak duyduğum şey karnımdan fışkıran kanımı donduruyor. "İyi iş Linda, böbreği sattığımız gibi payına düşeni alacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORKU
HorrorYazarken irkiliyorum. Cesaretin yoksa, ilk sayfayı açmadan önce "hikaye" kavramını iyice belleğine kazıman gerek. Ama 'O'nların varlığını asla unutamayacağını ikimiz de biliyoruz.