-Zorundalık-

776 62 87
                                    

''Jungkook!''

 Evet, kim bilir yine ne oluyor...

 ''Efendim anne?'' 

ses yok... Ah, odama geliyor. Kapı açıldığında karşımda annem değil, Taehyung vardı. 

''Tae... Ben gelecektim?''

 ''Babam bırakacakmış haydi hızlı olsana biraz.'' 

Eveeet... Her sabah aynı senaryo. Tae beni bekliyor ben ise erken kalkmama rağmen yetişemiyorum. Biraz ağırkanlıyım sanırsam. 

Elindeki kitabı bana uzatırken ''Dil ve edebiyat dersi var bugün şaşkın, al şunu.'' dedi Tae.

 Ona gülümseyip son kitabı da çantama yerleştirdikten sonra odamdan çıktık. Aşağıda annem elinde kahveyle ve kurabiyelerle bizi bekliyordu. 

Elime onları tutuştururken ''Bunları okula gidene kadar yiyin.'' dedi.

 Aynı şeyi Tae'ye de yapmaya çalışınca Tae ''Ah, Ji Eun abla ben kahvaltı ettim. Çok teşekkür ederim.'' dedi. 

Annem de ısrarından vazgeçti ve biz çıkınca arkamızdan kapıyı kapattı. Arabaya kurulup, babasıyla günaydın faslını geçince Tae ile hemen mobile legends oynamaya başladık. Işıklarda birden kırmızı yandı. Tae'nin babası ani fren yapınca telefonum koltuğun altına fırladı. Onu almak için eğildim.

 ''Şu çocuk... komşumuz değil mi?'' Babasından duyduğu bilmiyorum cevabıyla telefonunu almakla uğraşan bana döndü Tae ve ''Hey! Kook baksana. Ne zaman görsem okula yürüyor tek başına sabahları onu da mı çağırsak? Çok tatlı birine benziyor.'' dedi.

 Ses tonu cümlenin sonuna doğru alçalmıştı. Telefonumu almam ve hareketlenmemiz bir oldu. 

''Bilmiyorum Tae. Görmedim. Boşversene ne yapacaksın onu, oyunumuza bakalım.'' dedim ve somurttu.

15 dakika sonra okulun kapısından içeri giriyorduk. Ah, üniversite çok zorsun... 19 yaşındayız, genciz ve yok ses provasıydı yok bilmem ne provasıydı derken uzun zamandır kendimize vakit ayıramamıştık. Bazen konservatuar bölümünü seçtiğimize pişman olsak da ait olduğumuz yerdeyiz, biliyorduk.

Ders bitiminde Tae ile bahçede oturmaya karar vermiştik. Gördüğümüz gölge bir çimenliğe oturduk, Tae'nin moralini düzeltmeye çalışıyorduk. 

''Anlamıyorum... Nasıl kaybedersin? Bir de bana der şaşkın diye.'' dedim ona dönerek.

 Utana sıkıla ''Ben mi istedim cüzdanımı düşüreyim ya! Üstüme gelme moralimi iyice bozuyorsun. Babam öldürür beni eğer akşam eve döndüğümde bana emanet ettiği paraları görmezse'' dedi o da. 

Kolumu omzuna atıp kendime çektim onu. Bu benim ona sus tamam çözeceğiz deme şeklimdi. Telefonuma bakarken, Instagramda üniversite hesabının hikayesinde birinin bir cüzdan paylaştığını ve yerde bulduğunu yazdığını gördüm. 

Bakması için Tae'ye uzatıp ''Ben olmasam ne yapacaksın Kim? Haydi yürü bakalım, düş önüme.'' dedim gülerek. 

Ellerini birbirine vura vura kahkaha attı. Ayağa kalktık. Hesaba cüzdanın bize ait olduğunu yazdık ve nerede buluşabileceğimizi sorduk.

Saatlerdir, abartmıyorum saatlerdir cevap bekliyorduk. Ne yazan var ne eden. Saat geç oluyordu ve Tae mızmızlanmaya başlamıştı;

 ''Gitmem gerek ama ya of! Babama ne diyeceğim?'' 

Babası sert biriydi Tae'nin ve gerçekten o paraları görmezse başı belaya girecekti. Şu saate kadar bizim evde prova yaptığımızı, o yüzden geç kalacağını söylemişti. Ve annemi aramasına az kalmıştır. Acilen bir şeyler olması gerekiyordu şuan. Zavallı TaeTae'm. 

''Düşünüyorum kanka ama... Bilmiyorum yazdık işte, onun cevap vermesi gerek.'' demek kalmıştı bana bir tek. 

Sessizliği bozan bildirim sesimdi. Tae çimlerde yuvarlanıp, üstüme çullanarak;

 ''Lütfen cüzdanımdan de.'' dedi. 

Bildirime baktığımda beklediğimiz hesaptan olduğunu görmemle nefes verdim. Başımı salladım Tae'ye. 

Mesajda ''Özür dilerim! Telefonumun şarjı bitmiş. Ben Min Yoongi sahne sanatları bölümündeyim. Cüzdanınıza gelecek olursam... Cüzdan bendeydi ama eve geldiğimde arkadaşımın evinde unuttuğumu farkettim çok üzgünüm. Ama isterseniz konumunu atabilirim?'' yazıyordu. 

Tae'ye durumu anlattım ve konumu istedik. O kadar çaresizdik ki Dünya'nın öbür ucuna gidebilirdik. Sıfır şaka... Tae babasının göt korkusundan volta atmaya başlamıştı. Tam ağzımı açmıştım ki bildirim sesiyle mesaja girdim. Bir konum gelmişti. Konuma tıklamam ile kahkaha atmam bir oldu. Tae neye güldüğümü sormadan elimden düşen telefonu aldı. Sonrasında bana katılıp çimenlere yattı ve yuvarlanmaya başladı. Aynı zamanda kahkaha pornosundaydık. Çünkü attığı konum bizim mahalledeydi ve resmen bu zamana kadar buralarda boşuna sürünmüşüz. Eve doğru yol alırken mutluyduk, neredeyse varmıştık adrese. Ama uzun sürmeyecekti... Tae'nin babası Tae'ye artık eve gelmesi gerektiği ve o paralara ihtiyacı olduğuna dair mesaj atınca birbirimize bakıp bize gönderilen adrese doğru tabanları yağladık. Varmıştık. Ama ne ışık ne de ses yayılıyordu evden. Yüksek ihtimalle uyuyorlardı. 

Tae itiraz kabul etmeyen bir ses ile ''O paraları şimdi almalıyız. Yarın çok geç olabilir. Ayrıca babam götümden kan alır. Ne kadar takıntılı olduğunu biliyorsun...'' dedi.

 Zile basmak için adımlarken Tae elimi tuttu. Ona döndüğümde ağzı bir karış açıktı. Ne olduğunu sorarcasına kaşımı kaldırdığımda;

 ''Siktir! Orada Park Hyun Joon mu yazıyor yoksa ben mi kör oldum?'' dedi.

 Hala anlam veremezken ''Evet de ne olacak Tae... Amcan falan değil ya?'' dedim. 

Ürpermişcesine ''Off Kook! Dalga geçme. Bu eve izinle asla giremeyiz. Adam hapisten yeni çıkmış. Oğluna da yapmadığı kalmamış duyduğuma göre, babamla kapışır bu herif. Zaten bir belamız var ikinciyi istemiyorum.'' dedi.

 ''Ayaklı gazete misin sen Tae? Ne bu mahalle karıları tribi?'' desem de beni takmayıp konuşmaya devam etti bir şey ararcasına;

 ''Hah! işte! Buradan girebiliriz.'' deyip üst katta bir pencereyi gösterdi.

 ''Tırmanacak mıyız?'' diye sordum.

 Kafasıyla onayladı ve son kez ''Üzgünüm kanka babamı tanıyorsun başka çaremiz yok ya bu eve gireceğiz ya gireceğiz.'' Dedi.

İçeri girmiştik. 

''Bari gönderilen adres tatlı 12 kedili minnoş bir teyzeye ait olsaydı. Neden Park Hyun Joon'un evi?'' diye fısıldadı Tae.

 Ardından devam etti ''Yoongi miydi neydi... Ne işi var demiştin burada?''

 ''Arkadaşının eviymiş Tae.'' dememle sıçrayıp bana döndü gözlerini faltaşı gibi açarak:

 ''Hasiktir! Tabi ya! Park Hyun Joon'un oğlu va-''

 Tae cümlesini tamamlayamadan bulunduğumuz odanın ışığının yanmasıyla kalbime iniyordu. Şimdi bir de kendi paramız için hırsız olacaktık iyi mi? Arkamızı döndük. Karşımda siyah saçlı, güzel fizikli bir çocuk parlayan gözleriyle duruyordu. Tae havada olan ellerini indirirken konuştu. ''TATLI ÇOCUK!?''

ENTRİKA // JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin