-Gözü tutmamak-

414 51 35
                                    

 Tae'nin dediği şeyle yüzümü buruşturdum. Tae hafif tebessümle bana döndü.

 ''Sabah bahsettiğim işte... Ah, boşver. Kim Taehyung ben.'' dedi ve siyah saçlı sözde tatlı çocuğa elini uzattı. 

Siyah saçlı olan orada ne işimiz olduğunu çözememiş olacak ki tereddütle ''Park Jimin ben de?'' dedi. 

Tae beni işaret etti ve konuştu; ''Bu da Jeo-'' adımı söylemeye yeltenirken, elimi Jimin'e uzatıp Tae'nin lafını böldüm. ''Jeon ben... Jeon Jungkook.'' dedim.

 Jimin de nazikçe elimin içini minik eliyle doldururken ''Memnun oldum ama burada ne işiniz var yaniii evimde??'' dedi cümlenin sonuna doğru gülerek. 

Tae gülüşüne katıldı. Aksime ona ısınmışa benziyordu. Tae durumu açıklamaya çalışırken ona bakıyordum. Ne için bu kadar kibar karşılıyordu? Gecenin yarısında evindeydik. Hırsız olmadığımız ne malum?

 Düşüncelerimin arasına Jimin'in sesi sızdı. ''Aa! Evet... Yoongi sabah bir cüzdandan bahsediyordu.'' dedi bir dolaba yönelirken.

 Bir çekmeceyi açıp içinden Tae'nin cüzdanını çıkarttı ve Tae'ye uzattı tebessümle. 

Ardından ''Kusura bakmayın.'' dedi Jimin, onun neden özür dilediğini anlayamazken. 

Tüm suç bizim şaşkındaydı. Bir sessizlik oluştu. Bu sessizliğe inat Tae'nin telefonu bas bas bağırmaya başladı. Jimin panik olmuştu. Telefon sesine katılan bir kapı sesi duyuldu alt kattan. 

Tae ve Jimin aynı anda ''BABAM!?'' dediler panikle. 

İçimden ettiğim küfürlerin yanı sıra ağzımdan sadece ''Sikeyim.'' dökülmüştü.

 Tae telefonu sessize alır almaz Jimin bize yeteri kadar geniş ama bir o kadar da sıkışık bir yer gösterdi. Sığardık... Ama kucak kucağa. Şu gece bir geçsin Tae temiz bir dayağımı yiyecekti.

 Sıkış tepiş girdiğimiz yerde Tae fısıldayarak ''Burası da ne böyle?'' dedi. 

Lanet olsun bir de ortalarındaydım. 

Jimin Tae'ye sesini duyurmak için üstümden uzanıp ''Babamın... Boşver.'' demesiyle burnuma güzel bir koku ulaştı.

 Ne olduğunu anlamak adına iç çekince Jimin bana dönerek ''Üzgünüm seni sıkıştırdım mı?'' diye fısıldadı. 

Ahh, lanet olsun cidden zaten yapış yapıştık. Ayrıca niye bizi koruyordu onu da anlamadım. Kesin bir menfaati falan olmalıydı. Ayrıca nefret ederim bu da ne böyle koyun koyuna!? Şimdiden ateşimin yükseldiğini hissedebiliyordum. Jimin'e başımı sallayarak sorunun o olmadığını belirttim. Derken korktuğum şey başıma gelerek bulunduğumuz odanın açılma sesi... Tae nefesini tutmuştu ama kalp atışlarını neredeyse duyuyordum. Jimin ise ölümüne kendini hazırlıyor gibiydi. Buraya kadar mıydı diye düşünmeden edemedim. Birtakım homurdanma seslerinin ardından yeniden kapının kapanma sesi geldi. Tae'nin hala nefesini tuttuğunu görünce onu dürttüm.

 Jimin kapıyı açıp kontrol ettikten sonra ''Haydi sıvışın çabuk! Lavaboya gittiğimi düşünmüş olmalı. Hızlı olun.'' diye fısıldadı. 

Tae Jimin ile sanki kırk yıldır tanışıyor havalarına girerek vedalaşmaya başladı. Bense cama yönelmiştim. Aşağıya atlamadan önce son kez Jimin'in suratına baktım. Tuhaftı. Gözüm pek tutmadı. 

Peşimden atlayan Tae'nin dediği ilk şey ''Babam 10 tane mesaj atmış.'' oldu.

Yazılan mesajlara bakarken gözüme ilişen cümleyle Tae'ye döndüm.

''Kapıya mı gelmiş?'' dedim.

Tae'nin ''Daha yeni atmış, 1-2 dakikaya gelir.'' demesiyle bizim kapının önüne koşturduk.

Koşarken Jimin ile komşu olduğumuz için mutlu olmuştum. Sonra saçma sapan düşünmemek adına beynimi tembihledim. Kapımızın önüne vardığımızda ise ellerimiz dizlerimizde soluklanmaya çalışıyorduk. Köşeden dönen araba sesiyle Tae'nin omzuna vurdum hafifçe.

''Ne yapacaksın? Kızacak mı dersin?''

Tae benden uzaklaşırken ''Merak etme, hallederim. Yarın konuşuruz.'' dedi ve yanaşan arabaya bindi.

Uzaklaştıklarını görmemle anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım. Odama girdiğim an üstümü çıkartıp yatağıma sırt üstü uzanarak tenimle soğuğu buluşturdum. Çok geçmeden uyku bastırmıştı.

Her sabah olduğu gibi bu sabah da annemin tatlı tatlı haykırışlarına uyanmıştım. Hemen hazırlanıp evdekilerle vedalaştıktan sonra Tae'nin evine yola koyuldum. Tae'nin kapısının önünde beklerken önümden Jimin'in geçmesiyle dün yaşananları hatırlayıp sövdüm. Beni görmemişti. Ona seslenecek de değildim. İçime sinmeyen bir şeyler vardı bu çocukla ilgili. Her zamanki gibi düşünce özgürlüğüme youtube reklamı gibi dalış yapan Tae ile kendime geldim. Sabah konuşmayı sevmediğimi bildiği için okula doğru yola koyulduk. 

Biten dersimizden sonra bir diğer derse kadar Tae ile bir şeyler yemek umuduyla çıktık kampüste kafe aradık. İlk bulduğumuz yere oturup siparişlerimizi verdik.

 Tae bana ''Anlayacağın zaten işi varmış parayla ondan. Çıkmışken de beni alacakmış işte. Hiçbir şey anlamadı.''dedi yoldaki konumuza geri dönerek. ''Yalnızca telefona bakmadığım için söylendi.'' diye ekledi.

Temiz atlattığımıza sevinerek ''Güzel. Bir problem yok o halde.'' dedim ve gülümsedim.

Nefret ettiğimi bile bile bana teşekkür etmeye devam ediyordu.

''Tae! Sevmediğimi biliyorsun. Seni şuracıkta boğmamı istemiyorsan sus artık.'' dedim elimi yumruk yaparak.

 Dalga geçtiğimin farkındaydı. Kahkaha atmaya başladı. Beni sinir etmeyi ne de çok seviyordu...

Beni şaşırtan şey, masamıza çektiği sandalyeye otururken Tae'nin kahkahalarına katılan Jimin oldu. 

''Lütfen boğma onu.'' dedi Jimin dudak büzerken.

Pardon? Heey! Ne oluyor burada? Benim olduğum masaya böyle giriş yapıyor ve sanki kırk yıldır arkadaşmışız rolleri kesiyor?? Masamıza gelene kadar burada olduğunu farketmediğim Jimin, tepkisizliğimi farkedince biraz kendine çeki düzen verir gibi oldu. Ben kendi halimde telefonumda oyun oynarken Tae birden bağırdı;

''Hasiktir! Bay somurtkanı bulmam gerekiyordu... Ben bu ders yokum Kook, unutmuşum.''

Daha ben tepki veremeden Tae'ye göre bay iyilik meleği Jimin ''Bay somurtkan mı? O da kim?'' dedi gözlerinin içi dahi gülerek. 

Tae ona ''Ah, sonra anlatırım. Bir hocamız. Kook?'' diye cevap verdi benim de tepkimi bekleyerek.

Sadece ''Sikeyim. Neden sabah hatırlayamadın? Tek başıma derse girmek istemiyorum.'' diyebildim. Biraz da mızmızlanma sırası bendeydi. 

Tae benim mızmız halimi çekemeyeceğini belirterek ''Affet beni Kook! Kaçmam gerek. Jimin özür dilerim senden de Jungkook adına şimdi biraz asabi olacaktır.'' dedi ve beni öpüp uzaklaştı.

Jimin ile yalnız kalmıştık. Rahatsız ediciydi. Sessizlikten sıkılmış olmalı ki dikkatini bana vererek sordu Jimin;

''Demek asabi olacaksın?''

''Evet. O yüzden sessiz olmanı veya kalkmanı öneririm. Zaten moralim sikildi.''

Ama beni dinlememiş sanıyorum çünkü yeniden konuşmaya hazırlanıyor gibiydi. Sanki söylemeye çekindiği bir şeyi söylemek üzereydi. Saçlarıyla oynayıp gözlerini kaçırarak kurdu bu cümleyi; 

''Öyleyse ben de bir şey önerebilir miyim? Dersten kaçalım mı?'' 

ENTRİKA // JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin