12.BÖLÜM: GÜLÜMSEMESİ YAKAMOZ...

91 56 121
                                    

BÖLÜM ŞARKISI: ~ Hemsaye / Fısıltı

Kimdik biz? Yaşadığımız bu hayatta kimler için vardık? Her şey yalan mıydı? Sen veya ben... Hepimizin hayatında daha bizler doğmadan kararlar alınıyordu. Bunlar bizler içindi güya... Güya bizler daha mutlu olacaktık... Fakat kendi mutluluğumuza karar veremeyecek insanlar mıydık? Kalp kırıklarımızı kendimiz onaramayacak kadar mı zor durumdaydık? Evet, annemizi babamızı seçemiyorduk fakat onlar bizim hayatımızı önceden seçebiliyorlardı... Daha gözlerimizi açmadan kararlarını bizler adına alıyorlardı... Fakat bu kararlar bazen kötü sonuçlar doğuruyordu. Yani demem o ki; sizler çocuğunuz adına karar vermeyin! Onlara tüm çıplaklığı ile anlatın her şeyi... Anlatın ki anlasınlar bazı şeyleri ve koltuk değnekleri olmadan bu çakıllı yolda yürümeyi bilsinler...

Saat öğlen 13... Huzursuzum... Tam olarak 3 aydır buradayız... 105 günü devirdik Kanada'da... Onsuz hem de... Bu sürede tam 423 telefon konuşması, 12.597 tane mesaj atmıştık ama bunları hiç biri ne aranızdaki mesafeyi dindirmişti, ne de içimdeki özlemi...

Derin bir iç çektim. Eylül Türkiye'ye o olaydan bir hafta sonra gitmişti. Babasının yanına... Onun adına mutluydum ama bu buruk bir mutluluktu... Duyduğuma göre bir üvey abisi vardı ve Eylül'den hoşlandığı pek söylenemezdi. Sanırım babası annesini aldattığı için istemiyormuş. Aslında oda haklı. Babası annesini aldatmıştı... Ah, bunu öğrendiğinde kim bilir nasıl yıkılmıştır!

Sena yenge (Eylül'ün annesi) çok ağlamıştı. Eylül'ü yetimhaneden aldığını anlattı. Bir gün babasının onu bulacağını, alıp götüreceğini hiç tahmin etmiyordu. Annemin bu duruma hiç sesi çıkmıyordu, ne zaman bu konu açılsa başka odaya geçiyor, ilgilenmekten kaçınıyordu. Sormaya çekiniyordum...

Ve bu gün 23 Eylül'dü. Sabah anlıyamadığım bir alarm sesi ile uyandım. Telefonumun takvimine 23 Eylül'ü işaretliyip 'Gülümsemesi yakamoz!' yazan bir not bırakmıştım, veya bırakılmıştı. Neden bunu yaptığımı anlıyamıyordum. Ya da bunu ben mi yapmıştım? Tüm gün bunu düşünmüştüm.

Bora gelip yanıma oturdu. Elindeki gitarı bana uzattı. Hemen alıp akorunu ayarladım. Evet... Bora gitmedi, hemde hiç. Bizimle kalmak istiyormuş, bizim de onu kovacak halimiz yoktu. Ve evet... Söylediğim şarkılar bir süredir Bora ve arkadaşlarının sayfasında yayınlanıyordu ve büyük bir kitlem vardı artık. İlk öğrendiğim zamanı hatırlıyorum da acayip sinirlenmiştim. İlk defa Bora'ya bağırmıştım. O kadar sinirliydim ki onu kanala atmak ile tehdit etmiştim! İnanabiliyor musunuz? Onu kanala atacaktım! Ne zaman hatırlasam yüzüm kırmızının en değişik tonunu alıyordu. Bora ise çaktırmamaya çalışarak gülüyordu.

Gitarı ayarlarken yine o anlar gözümün önüne gelince yanaklarım yanmaya başlamıştı. Kafamı gitara doğru iyice eğip saçlarımın yanaklarımı kapatmasını sağladım. Bora hemen anladı olayı ve kafasını eğip yüzüme baktı. Gülümsüyordu ve bu gülümsemesi her an kahkahaya dönecek türdendi. Kafasını tekrar kaldırıp kahkaha atmaya başladığında yerin en ama en dibine inmek istedim. O gülerken ben gitarı ayarlamıştım. Kucağıma yerleştirip Bora'ya bakmadan mırıltıyı andıran bir ton da konuştum.

"Şey... B-ben ha-hazırım..." dediğim de Bora kameranın karşısına geçti. Evet, biz işi büyütmüştük. Sesim çok beğenilince Bora daha iyi çekim yapmak istedi. Sonuç olarak kamerayı aldı.

Çekim için hazır olunca üçten geriye saydı ve işaret verip kameranın düğmesine bastı. Ardından bende yavaş bir şekilde şarkıya giriş yaptım.

Hangi çiçekten çalıntıdır huyun,
Hangi ırmağın peşinde kaybolur güzün?
Çok yürüsem ormanında bulur muyum?
Hangi ceylanın gözünde saklıdır yüzün?
Sır bu çığlığın fısıltısındadır,
Uykunuz derin, rüyanız hatırlanmadı.
Ben vurulduğum masalın ortasındayım,
Prensesler de kalp söker, hiç yanılmadın.
Ay ışığına, bir göl kayığına,
Sakladım acımı gül yanağına...
Gülümsemesi yakamoz,
Işığına vurulduğum o gecede...
Kaç çiçeği koparıp uzağıma,
Solsun elimizi sürdüğümüz her şey.
İnadına sevip, yolumu yürürüm yine de...

MEDCEZİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin